Genelkurmay başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, Isparta Eğridir Dağ Komando Okulunda terörle mücadele konusunda düzenlediği basın toplantısında ilginç şeyler söyledi. Paşa özetle şunları ifade etti: “Terör çok boyutlu bir olaydır. Terör, sadece bir silâhlı mücadeleye indirgenirse istenen başarı yakalanamaz. Bir teröristin dağda barınabilmesi için aşağıda 10 kişinin olması gerekir. Biz bunlara işbirlikçi diyoruz. Bu teröristin malzemeleri nereden sağlanıyor? Bunlar işbirlikçiler tarafından sağlanıyor. Bunlar, merkezî yerleşim birimlerinde yaşıyor. Teröre destek veren muhtarlar, imamlar var.”
Bu açıklamalar yeni bir şey getirmiyor. Yani bilinmeyen hususlar değil. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşayan halk ile orada görev yapan ve yapmış olan devlet memurları onlarca yıldır bu gerçekle kucak kucağa yaşamışlar. Yaşar Paşanın anlattıklarının bir mislini onlar bizzat yaşayarak çevrelerindeki insanlara, yakınlarına anlatıp durmaktalar. Gerek malzeme tedarikinde, gerekse güvenlik güçlerinin kovalaması esnasında belli başlı köylere sığınıp saklandıklarını hemen herkes biliyor. Veya gündüz külâhlı, gece silâhlı şekilde yaşayan böylesi yüzlerce teröristin olduğunu bilmeyen vatandaş yok gibi. Hatta bazı resmî ve askerî görevlilerce yakalama ve takip işinin ya da koruma ve kollama tedbirlerinin savsatıldığı rivayetleri bile mezkur bölgede görev yapan ya da yaşayan vatandaşlardan öğrenilebilir.
Şimdi mesele bu değil, asıl mesele Büyükanıt Paşanın daha önceki beyanatlarındada değindiği gibi, terörle mücadelenin sadece silâhla ve silâhlı kuvvetlerce önlenemeyeceği meselesinin açık ve net ifade edilmesidir. Hatta silahlı mücadelenin bile er-erbaş sınıfıyla değil özel eğitilmiş komando birliklerince yapılmasının realitelere daha uygun olduğu gerçeğinin de altını kalın çizgilerle çizmek gerekir. Öyle ya aylarca dağlarda barınan, zor şartlarda baskın yapan, mayın döşeyen ve sonra gizlendiği inine çekilen teröristlerin hemen hepsinin komandolar kadar dayanıklı ve donanımlı olduğunu hep duymaktayız.
Diz çökmüş vaziyette, kaz adımlarla hızla o engebeli arazilerde kaçmayı başaran teröristin yanında dört aylık acemi eğitiminden sonra bölgeye gönderilen Mehmetçiklerimizin mücedelesi elbette ki dezavantajımız olmaktadır. Askerî yetkililerce bunun böyle olduğu ve çok iyi tesbit edildiği de bilinen bir gerçektir. Esasen düzenli bir ordunun, iç ve dış destekli, malzemesi gizlice temin edilen, gizli işbirlikçileri olan terör örgütüyle savaşması—dünyanın her yerinde geçerli bir askeri kuraldır—güçtür. Kesin sonuç alınması pahalıya malolur. Silahlı mücadelede özel eğitilmiş kuvvetlerin, timlerin kulanılması elbette ki isabetli bir karardır.
Paşanın bahsettiği işbirlikçi muhtarlar veya imamlara gelince bu eşyanın tabiatına muvafıktır. Destekçiler kendilerini kamufle etmek için her tür taktiği yapabilirler. Bu mümkündür. Dikkat edilmesi gereken husus, imamların, din adamlarının, Doğu’daki medrese hocalarının bu tür beyanlarla töhmet altında bırakılmaları tehlikesidir. Eğer bu beyanat çarpıtılarak kamuoyuna yansıtılırsa özellikle din görevlilerine ve imamlara çok büyük haksızlık edilmiş olur. Çünkü biliyoruz ki yıllardır PKK en büyük engel olarak din adamlarını görmektedir. Irkçılığa ve bölücülüğe karşı “İslâm kardeşliği ve vatanın bölünmezliği” fikrini öğrencilerine ve çevre halkına anlatan hocalar PKK’nın en önde gelen hedeflerinden birisi olmuşlardır.
28.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|