Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Anlaşılmazsa yanarım (1)



Hayatî derecede ehemmiyetli bazı ülke meseleleri vardır ki, bunlar hakkıyla anlaşılmazsa, cidden yanarım, üzülürüm.

Bugünden itibaren bu önemli konuların üç tanesine kısaca değinmek istiyoruz.

Bu konular, sırasıyla şöyledir: Terör tezgâhı, iktisadî blokaj ve zihnî kargaşanın arka planı.

Birincisi: Terör tezgâhı

Amerika'daki bir enstitüden sızan "şok bilgiler" açıkça gösteriyor ki, Türkiye'de cereyan eden özellikle son yüz yıllık karanlık olayların çoğu, bu tür tezgâhlarda düşünülüp planlanıyor.

Kanlı ve karanlık senaryolar üretmekle meşgul olan bu tezgâhlar, sadece Amerika'da bulunmuyor. Bunlardan hem eski, hem de yenilerinin bazı Avrupa ülkelerinde bulunduğu da muhakkaktır.

Hariçteki karanlık odakların, dahildeki derin odaklarla işbirliği yapmaları neticesi, ortaya maliyeti yüksek çok vahim, çok üzücü tablolar çıkıyor.

İşte size bunlardan birincisi ve belki de en mühimlerinden biri olan 1909'daki 31 Mart Vak'ası ve onu takip eden Hareket Ordusunun kanlı mezâlimi...

Yüz yıldır karanlıkta kalan ve hatta görünen bir kısım delilleri dahi karartılan bu fecî kanlı boğuşmanın, yukarıda kısa tarifini verdiğimiz hariçteki odaklarda tezgâhlandığı ve hemen sonra dahildeki derin mihraklar (Selânik'teki kurmay heyeti) tarafından tatbik sahasına konulduğu yönündeki kanaat, bugün eskisinden çok daha kuvvetlenmiş durumda.

O tarihte, Üstad Bediüzzaman'ın bakışıyla "Zaten planlar serilmişti... Sağını solundan fark edemeyen muhakemesizler, papağanlar gibi 'Şeriat isteriz!' diye bağırmalarıyla, hem onlar tuzağa düştüler, hem de o mukaddes isme tecâvüz edilmiş oldu. İşte, câ–yı ibret bir nokta–i siyah." (Münâzarât, s. 83)

Demek ki, bu hadisenin dayandığı bir siyah nokta ve karanlıkta kalan bir gizli tezgâh vardı.

Hiç şüphe edilmesin ki, aynı durum, o günden bugüne kadar yaşanan benzeri hemen bütün hadiseler için de geçerlidir. Meselâ, 1915'teki Tehcir Hadisesi, 1925'te yaşanan Şeyh Said Hadisesi, 1930'da meydana gelen Menemen Vak'ası, 1955'te Rum ve Ermenileri hedef alan 6/7 Eylül Olayları, 1970'li yıllarda yaşanan anarşik hadiseler, 1980'den sonra süre gelen terör dehşeti, 1990'larda yaşanan fâili meçhûl cinayetler ile tâ günümüze kadar gelip dayanan kanlı saldırılar, cinayetler ve bombalama hadiseleri, hep aynı tezgâhın ürünleridir.

Gelinen noktada, özellikle terör ve asayiş meselesinin (Bu vahim zincire Terör Koordinatörlüğü ile sınır ötesi harekât halkalarını da ekleyin) ne yazık ki, Türkiye'den ziyade hariçteki merkezlerin kontrolü ve inisiyatifi altına girmiş bulunuyor.

Yani, iş başındaki hükümet, bu konularda inisiyatifi elden kaçırmış ve kontrol gücünü büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Lokal girişimleri ve palyatif tedbirlerle uğraşmanın ötesine bir türlü gidemiyor.

Böyle giderse, durumun çok daha vahim noktalara tırmanacağını söylemek ise, herhalde kehânet olmasa gerek.

Zira, evvelâ hükümet nezdinde bu işlerden hakkıyla anlayan yok.

İkincisi, bu işlerden anlayan, bilgisi ve tecrübesiyle konuşanları dinleyen yok.

İşte, ben buna yanarım.

Burada, her türlü siyasî kaygı, düşünce ve mülâhazaların dışında durarak, bütün samimiyetimizle ifade edelim ki, yukarıdan beri bahsini ettiğimiz Türkiye'nin genel asayiş ve terör meselesini, sınır ötesi harekât meselesini, Güneydoğu ve K. Irak meselesini en iyi bilen, bunların mahiyetini en iyi kavrayan ve çözüm metodlarını en doğru şekilde idrak eden kişi, DP lideri Mehmet Ağar'dır.

Evet, gerek bürokratlığı zamanındaki tecrübesi ve gerekse halihazır siyasetteki sorumluluk şuuru itibariyle uzun zamandan beri söyleyip duruyor ki: "Bu meseleleri öyle askere havale etmekle halledemezsiniz. Birinci derecede sorumluluk siyasetçilerdedir. Türkler, Kürtlerle ve Araplarla hiçbir zaman savaşmamış. Yine de savaşmaz, savaşamaz. Ama, ne yazık ki, şimdi inisiyatif başkasının eline geçmiş durumda. Ecnebilerin, bu sıkıntıları Türkiye'nin lehinde olacak şekilde halletmelerinin imkân ve ihtimali yok. Onun için, inisiyatifi tümüyle elimize alıp, bu işi de mutlaka bizim halletmemiz gerekiyor..."

Kim ne derse desin, M. Ağar hakikaten bu işin ehlidir. Dikkatle takip edildiğinde görülüyor ki, perdeyi büsbütün yırtmadan öylesine oturaklı ve isabetli mesajlar veriyor ki, takdir etmemek elde değil.

Ancak, maalesef siyaset tarafgirliği bu gerçeğin rengini öylesine değiştiriyor ve üzerindeki siyah perdeyi öylesine kalınlaştırıyor ki, meseleyi büsbütün anlaşılmaz bir hale getiriyor.

İşte biz de bu anlaşılamama, hatta yanlış anlaşılma vak'ası karşısında için için yanıp duruyoruz.

Şayet, doğru anlaşılmaya şahit olursak, işte o zaman üzüntümüz azalacak, yüreğimiz ferahlayacak

(Devamı var)

27+27 yıllık Kemalizm

Kemalizm adı altında sürdürülen 27 yıllık tek parti iktidarı, Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle birlikte yıkıldı, gitti.

1923'ten 1950'ye kadar devam eden bu 27 yıllık icraat, daha ziyade solcu devrimcilerin eliyle ve dine muhalif sosyalistlerin desteğiyle sağlandı.

Şimdi, yeni bir 27 yıllık istibdat devrinin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz: 1980'den 2007'ye uzanan mânevî istibdad devresini kast ediyoruz.

Bilindiği gibi, 1980 İhtilâliyle başlayan yeni Kemalizm dalgası, evvelkinin aksine bu kez dindarların eliyle ve muhafazakârların desteğiyle sürdürülmeye çalışıldı.

12 Eylülcülerin en büyük marifetlerinden biri de budur: "Dindar Atatürkçülük."

İşte, 27 senesini dolduran bu süreç de, inşaallah bitip gitmek üzeredir.

İzin günleri

Senelik izin dönemi başladı. Bu sebeple, yazılarımızda da bir seyreklik olacak gibi görünüyor.

Ancak, bu sene öyle uzun müddet ara vermek yok. Kısmet olursa, bu süre zarfında gün aşırı veya bir–iki gün arayla bu köşede yine sizlerle görüşmek arzusundayız.

Bir yandan siyasî hava, bir yandan iklim sıcaklıkları, bu sene bizi epey terletecek gibi...

Duâlarınızı esirgemeyin. Ara ara görüşmek ümidiyle... M.L.S.

25.06.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (23.06.2007) - Karanlık senaryolar

  (22.06.2007) - Demokratlara istinât noktası olmak

  (21.06.2007) - Hiç mevzi kazanamayan, Çankaya'yı nasıl alır?

  (20.06.2007) - Demokratlık dersleri (2)

  (19.06.2007) - Demokratlık dersleri (1)

  (18.06.2007) - Köşk'ten evvel başörtüsü soru(n)ları

  (16.06.2007) - Birikmiş suâllere, uzun kısa cevaplar

  (14.06.2007) - Siyasette medya faktörü

  (13.06.2007) - Siyasî denklem

  (12.06.2007) - Bir tuhaf ilân

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004