22 Temmuz’da yapılacak seçimler için meydanlar ısınırken, siyasî partiler birbiri ardına ‘vaad’lerini de sıralıyor. Ancak ‘vaat’lere bakılınca dikkat çeken bir konu var: Hemen bütün partiler, sadece ekonomi ağırlıklı konularda vatandaşa vaatlerini sıralıyor. Öyle ki, ‘vaad’ler, ‘mazotu ucuzlatma’ tartışmasından ileri gidemiyor. Peki, neden aynı partiler; ‘hak, hukuk, adalet, insan hakları, özgürlükler’ konusunda vaatlerde bulunmuyor ya da bulunamıyorlar?
Her hangi bir siyasî parti, Türkiye’nin problemleri listesinde; hak, hukuk, adalet, insan hakları gibi kavramlara yer vermiyor ve bunları mükemmelleştirme konusunda ‘vaad’lerde bulunmuyorsa yanlış yolda demektir. Tabiî ki bu konularda sadece ‘vaad’lerde bulunmak meseleleri çözmüyor. Önemli olan bu vaadlerin yerine getirilmesi. Ama bunun ilk basamağı da makul vaadlerde bulunmak değil mi? Hiç vaadde bulunmayan siyasetçiler, ‘Kalbimizi okuyun, niyetimiz sizin dertlerinize çare olmak’ diyerek mi oy isteyecekler?
Meydanlardaki bu sessizliği yorumlayan arkadaşımız Kemal Benek, haklı olarak; “Meydanlarda başörtülüleri duyan var mı?” diye sormuştu. (Yeni Asya, 23 Haziran 2007) Hepimizin bildiği ve gördüğü gibi, kanunsuz başörtüsü yasağı devam ediyor ve başta siyasetçiler olmak üzere Türkiye’yi ‘idare eden’ler bu çığlığı duymuyor. Başörtüsü yasağına karşı çıkan ve her fırsatta bunu ilân eden sivil toplum kuruluşları, geçmişte düzenledikleri kampanyalarında şöyle bir ‘afiş’ taşımışlardı: “Yasak sürüyor (d)uyuyor musun!”
Bugünkü manzaraya baktığımızda başta siyasetçiler olmak üzere büyük çoğunluk, devam eden kanunsuz yasak karşısında susuyor. Oluşturulan atmosfer sebebiyle, millete bu konuda ‘vaad’lerde bile bulunamıyorlar. Sanki başörtüsü yasağına karşı çıkmak suçmuş gibi bir hava var. Niçin bu çekingenlik? Niçin bu suskunluk?
Tek başına, iş başına gelmekle övünen ve 4 yılı geride bırakan hükûmet de bu konuda suskun. 2 yıl önce yaptığı bir konuşmada, başörtüsü yasağı ve imam hatip liseleri konusundaki ‘eleştiri’leri cevaplandıran Başbakan Erdoğan şöyle demişti: “(...) Bunun bedeli var. Biz hükümet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz. Niye? Çünkü daha önce ödenen bedeller var. Biz şimdi bu meslek liselerinde okuyanlara da aynı bedeli ödetemeyiz. Bunun için de bu adımı atamayız. Toplum buna hazır olduğu zaman bu adım atılır.’’ (AA, 03.07.2004)
Sonraki konuşmalarında da “Başörtüsü yasağını kaldırmak konusunda söz vermedik” anlamında beyanlarda bulunan Başbakan, miting meydanlarında yaptığı yeni konuşmalarda da “başörtüsü”nün “b”sini dahi ağzına almaktan uzak duruyor. Erzincan’da düzenlenen mitingde konuşan Başbakan, “İnşallah YÖK denilen olayda; bu seçimlerdeki sandıktan çıkacak neticeyle o da yerini bulacak’’ demiş. (AA, 22 Haziran 2007)
Ne demek “YÖK denilen olay?” Başörtüsü yasağının kanunsuz olduğunu ve bunu sona erdireceklerini söylemek, vaadde bulunmamak, iktidarını sürdürmek isteyen bir partiye ve diğer bütün partilere yakışır mı? “Vaad etmiyor, ama yasağı kaldıracak. Biz bu sözlerden bunu anlıyoruz” diyenler olabilir. Keşke onlar haklı çıksa ve kanunsuz yasak sona erse...
Miting meydanlarında milletten oy isteyen bütün siyasetçileri sesleniyoruz: En az ekonomik konular kadar, hak, hukuk, adalet, insan hakları ve özgürlükler konusuna da vurgu yapın! Türkiye’nin çıkış yolu buradadır! “Babalarımızdan daha zengin” olduğumuz halde; sosyal ve ekonomik sıkıntılardan kurtulamamış olmamız da bunu göstermiyor mu?
25.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|