Geçtiğimiz Pazar günü İzmir Balçova Termal Otel Kardelen Salonda üç bin nazik ve zarif İzmirlinin gündeminde namaz vardı. Namaz konuşuldu, namaz alkışlandı, namaz için eller duâya kalktı, duâlar Arş-ı Âlâ’ya yükseldi. İnsanlar halisti, içtendi, samimiydi; gönüllerde namaz zarafeti vardı, gözlerden namaz gözyaşları damladı.
Namaz hem hassas ve derinliği olan bir mesele. Hem de önemine binaen sık sık hatırlanması ve hatırlatılması gereken, gündemde tutulmaya değen, konu üzerinde ne kadar çok tahşidat yapılırsa yapılsın, yetinilmemesi gereken, çoğun az sayılması gereken bir mesele. Çünkü namaz, kâinat Hâlıkının biz inananlardan istediği, istemekte de haklı bulunduğu, çünkü üzerimizde maddî manevî A’dan Z’ye ne varsa O’na ait olduğu ve bütün bunlar sebebiyle teşekkürü hak ettiği ve bu teşekkürü en asil biçimde kendisiyle sağladığımız muhteşem bir ibadet. Bir şükürden, zikirden ve fikirden ibaret olan namaz, bu nedenle hayatımızda olmazsa olmaz bir yere sahip ve bu nedenle de kılmadığımızda zimmetimize borç olarak yazılıyor.
Yemek nasıl olmazsa hayat olmuyor, su nasıl olmazsa hayat olmuyor; hava nasıl olmazsa hayat olmuyor… Örnekler artırılabilir. Bunlar, bizim bedenimizin ihtiyaçları; namaz da ruhumuzun ve kalbimizin ihtiyacı. Yemek, su, hava dünya hayatımız için olmazsa olmazlardan; namaz ise ebedî hayatımız için olmazsa olmazlardan.
İşin şakası yok! Bir namazın bize getirisini bir düşünün: Dünyada huzur ve güzel ahlâk kaynağı, kabirde gıda ve nur, Mahşerde senet ve berat, Sırat Köprüsünde Burak! Mahşerde kendisinden sorulacak. Eğer varsa, kurtuluş mümkün olacak. Eğer yoksa bir borç ve zimmet olarak neden olmadığı sorulacak. Namazın hayatımıza neden girmediği konusunda eğer orada makul cevap verebilirsek ne âlâ! Ama veremezsek işimiz pek kolay olmayacak.
Aslında namaz meselesi laikliğin zarar göreceği bir mesele değil. İşin laikliğe zarar veren tarafı yok! Böyle olsa devlet namaz kıldırmak için resmî memur ataması yapar mı?
Diğer yandan; namaz dinin emri olduğu gibi, oruç da, zekât da, fitre de aynı dinin emri! Ülkemizde oruç, zekât, fitre gibi dinî emirlerde sıkıntı olmadığı gibi, devlet eliyle kolaylaştırıcı tedbirler de alınıyor. Meselâ dinî bayramlar resmî tatil yapılıyor. Ramazan ayında okullarda zekât ve fitre zarfları dağıtılıyor ve bundan laiklik zedelenmiyor, okulun programı da aksamıyor.
Fakat nedense, namaza gelince iş değişiyor! Şöyle ki: Okullarımızda namaz öğretiliyor bizim; namaz Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi müfredatında var; fakat iş uygulamaya gelince başkalaşıyor! Uygulaması yok! Hâlbuki uygulamayı yasaklayan bir yasa maddesi de yok! Üstelik okullarda isteyenin namaz kılmasının kolaylaştırılması yönünde, Milli Eğitim Bakanlığının 1977 yılına ait bir genelgesi de söz konusu. Devletin temadiyeti yok mu?
Öte yandan namaz kılanın kendisini arsızlıktan, hırsızlıktan, yolsuzluktan, kötülükten ve asayişi bozan her türlü kötü davranışlardan alıkoyduğu da istatistiklerin haber verdiği bir gerçek! Bu herkesçe pekâlâ biliniyor. Emniyet kayıtlarında da bu böyle! Ne Türkiye’de, ne de dünyanın hiçbir yerinde, namazın kişileri itaatsizliğe sürüklediği ve devletin aleyhine geçirdiği ile ilgili tek bir vukuat yok! Bilâkis namazın kişileri asayişi bozmaya sürüklemediği, itaate alıştırdığı, namazsızlığın ise daha çok itaatsizliğe ittiği ve şiddet eğilimini artırdığı yine herkesçe biliniyor. Çünkü herkesin gördüğü şudur ki: Allah’a itaat eden, kanunlara da itaat eder. (Demokratik bir hak olan yanlışa yanlış deme hakkı şüphesiz saklı kalmak şartıyla.)
Oysa bütün bunlar unutuluyor, görülemiyor ve durup dururken namaz bir laiklik sendromuna çevrilebiliyor. Bir lisede öğrencilerin namaz kılabilmelerine izbe bir yerde imkân verilmiş olması üzerine laiklik sarsılıyor da sarsılıyor. Yüksek sesle yakışıksız tartışmalar yapılabiliyor.
İnsan üzülüyor şüphesiz ve namaz kılanların zarif, nazik, medenî, ihtilâlci ve eşkıya olmayan birer munis insan olduklarını ortaya koyma ihtiyacı gün yüzüne çıkıyor. Namaz kılanlar neden ayrılıkçı olsun ki? Bunun mantığı olmadığı gibi, böyle bir vukuat da yok ki! Öyleyse, sırf evhama dayanarak bir kaşık suda fırtına koparmak niye?
Pazar günü Balçova Termal Otelde toplanan zarif topluluk, namazın asalet veren bir ibadet olduğunu bir kez daha ispatladı. Kimseye zarar vermeden toplanıp programı zevkle izlediler ve dağıldılar. Konuşmacılar da, tertip heyeti de, halk da gayet olgundu, samimiydi, sıcaktı, kişilikliydi, nitelikliydi, asildi.
Namaz platformundan Sn. Cemil Tokpınar’ın, Sn. Senai Demirci’nin ve manken iken namaza başlayarak namazla yeniden doğduğunu kıvançla ifade eden Sn. Yaşar Alptekin’in katılımcı olarak yer aldıkları programda emeği geçen bütün arkadaşları buradan candan tebrik ediyorum. Namazı olgun, seviyeli ve medenî bir biçimde gündeme taşıdıkları için Allah razı olsun.
28.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|