Türkiye’de 28 Şubat’tan kalma “mayınlı alanlar”da irtica ve laiklik eksenli kronik ve bıktırıcı tartışmalar ne zaman alevlense, işbaşındaki AKP iktidarının bir “cemaatler koalisyonu” olduğu iddiası ortaya sürülür.
Başörtüsü yasağı, imam hatipler, Kur’ân kursları, YAŞ ihraçları gibi konuların zaman zaman gündeme gelmesi, AKP’ye oy veren ve üç yıldır bu konularda çözüm bekleyen cemaatlerin baskı ve talebiyle irtibatlandırılır.
Bu iddia bir cihetiyle doğru. Zira söz konusu haksız uygulamaların birinci derecedeki muhatabı ve mağduru olan cemaatler haklı olarak, oy verdikleri iktidardan bu sıkıntılarının çözülmesini bekliyorlar.
Ancak AKP iktidarının bu beklentileri karşılayıp taleplere cevap vermesinin zorluğu, hattâ imkânsızlığı da her geçen gün daha iyi anlaşılmakta.
Sancılı alanlarda AKP’nin güya çözüm adına gündeme getirir gibi yapıp da mâlûm cenahın tepkisi üzerine geri adım attığının öyle çok örneği yaşandı ki, iş artık “yalama” oldu. (...)
Cemaatler-AKP ilişkisinin çok daha önemli ve kritik bir başka boyutu daha var.
Evet, AKP’ye cemaat desteğinde bir erozyon söz konusu, ama bir başka erozyon da AKP ile birlikte sürüklendikleri dünyevîleşme tuzağında son derece ciddî sıkıntılarla karşı karşıya gelen cemaatlerde yaşanmakta.
Olanca tahribatıyla devam eden bu kimlik aşınmasında AKP tam bir kilit rol üstleniyor.
Bunun ilginç ve tipik tezahürlerinden biri, Başbakan ve Meclis Başkanı başta olmak üzere AKP ileri gelenlerinden sâdır olan, şimdiye kadar benzerini pek görmediğimiz aşırı abartılı Atatürk övgüleri. Ve bu söylemlerin, fiiliyattaki icraatla da destekleniyor olması.
Okullarda insan hakları dersi kaldırılırken Atatürkçülük ders saatlerinin arttırılması ve Diyanet İşleri Başkanının son zamanlarda her fırsatta “Camilerde Atatürk’ü anlatacağız” açıklamaları yapması, örneklerden sadece ikisi.
Ve genel tablo, M. Ali Kışlalı’nın “Şimdiye kadar Atatürkçü sistemin dışında kalmış kesimlerin sisteme dahil edilmesinde AKP önemli bir rol üstlenebilir” şeklinde yansıttığı derin hesap ve beklentileri doğrular nitelikte.
İsrailli eski diplomat ve bürokrat Alon Liel’in “Erdoğanizm”i “Kemalizmin güncellenmiş versiyonu” olarak övüp yüceltmesini de.
Bir diğer nokta, AKP iktidarıyla birlikte giderek yaygınlaşan “türbanlı sosyete, türban televolesi” görüntülerinin işaret ettiği yozlaşma.
Bu yozlaşmada, ne yazık ki, fırsat buldukça “modern” giysilerin sergilendiği defilelerde ve olur olmaz eğlence programlarında tesettürlü kıyafetleriyle boy gösteren Başbakan ve Bakan eşlerinin hatırı sayılır bir payı var.
Üç yıllık AKP iktidarı maalesef mağdur kitlelerin çözüm beklediği sorunların çözülemeyip daha da derinleştiği, buna karşılık aynı kitlelerin hassasiyetlerini kırmaya yönelik çabaların—üstelik yer yer bizzat AKP mensupları tarafından—sergilendiği bir dönem oldu.
“Plaj açma”yı en önemli icraatlardan biri olarak sayan anlayış, bunun tipik bir örneği.
Başka örneğe hacet var mı? (17.8.05)
28.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|