Yaz mevsimi, haz mevsimi olsun
Yaz mevsimine rehavet mevsimi derler. Ben bu tanımlamayı kabul etmiyorum. Yaz mevsimi -maddî ve manevî- hasat mevsimidir. En güzel hizmetlerin, tanışmaların, gezip görmelerin ve yıl boyu belirli bir işe takılıp kalan insanların biraz olsun, ortam, mekân, insan manzaraları... değiştirmelerinin yapıldığı mevsimdir dense daha doğrudur. Yani birileri mevsimi değerlendiremiyorsa, buna mevsim ne yapsın.
Nitekim pek çok önemli çalışmalara imza atmış insanın, özellikle değerlendirdiği mevsimlerden birisidir yaz mevsimi. Ama belli bir ideali, belli bir gündemi bulunmayan, bir şeyler yapmak istemeyen insanlar için her mevsim, içinde pek çok bahaneler taşımaktadır. Yazın sıcak, kışın soğuk, ilkbahar çarpıyor, sonbahar içinde hüzün taşıyor...falan falan.
Mevsimde bahane arayanların, aradığı mevsim de yok zaten.
Yaz yazlığını, kış kışlığını yapsın diye duâ edilir. Her mevsim yerli yerinde güzel ve anlamlı. Bahaneleri kaldırıp bir tarafa, her mevsimin güzel penceresinden bakıp, şu kısacak dünya hayatına bir şeyler katabilmek için çalışmalı insan. Geldik, gidiyoruz... Gitmeyen var mı? Ebedi güzellikleri olan mevsimler bizi bekliyor. Buranın yazını da, kışını da, baharını da hizmete vesile kılmalı.
Bu yaz için bir uygulama projesi
Proje şu; bu yaz, yeni karşılaştığımız; akraba, arkadaş, hemşehri, komşu... en az on kişiye, içinde olduğumuz hakikatleri anlatalım. İmandan, Kur’ân’dan, Resulullah’tan bahsedelim onlara. Ve onları, Kur’ân hakikatleri olan Risâle-i Nur’la tanıştıralım. Birlikte okuyalım, ders yapalım, derse dâvet yapalım ve devamlılığı için dua edelim. Göreceksiniz, emeğimiz ölçüsünde, sonuç da olacaktır.
Var mısınız? Ben varım... Sonra da o on kişi ile aramızda geçen hatıraları, nasıl başladığını, nasıl geliştiğini birbirimize anlatalım. Göreceksiniz böyle bir amaçla, böyle bir gündemle yapılan geziler, ziyaretler, görüşmeler, konuşmalar, yemeler, içmeler hepsi tadına doyum olmayan hatıralar oluşturacak. Belki de bir iman kardeşi daha kazanmanın hazzını içimizde hissedeceğiz. Ya da imanı zayıflamış bir kardeşimizle yapacağımız kısa sohbet, onun da bizim de imanımızın terakki etmesine vesile olacaktır.
Biz sonuca bakmayalım, adım atalım, sonuç zaten ‘hayır’ olacaktır.
Ben bu günden itibaren başlıyorum. Haydin hayırlısı bakalım...
Anlama Konferansları muhteşem
“Hizmetin mevsimi mi olurmuş” diyenler için, yaz, kış fark etmiyor. Çalışan için her mevsim en uygun mevsimdir.
Bakın işte, 24 Haziran 2007 tarihinde, Şanlıurfa Hotel El-Ruha’da, yine muhteşem bir Risâle-i Nur faaliyeti gerçekleştirildi.
Hizmetlerini, çalışmalarını maddî ve manevî, içtimaî, siyasî mevsimlere göre düşünmeyen bir ekip, Türkiye’nin hemen her şehrinin çok özenle izlemesi gereken bir çalışmaya imza atmışlar.
Risâle-i Nur’u Anlama Konferansları adındaki faaliyet, ‘Varlıklar Âleminde İnsan’ı tahlil ediyor. Henüz daha ikincisi gerçekleştirilen program, Türkiye sınırlarını da aşacağa benziyor. İlgilileri gerçekten tebrik etmeden geçemeyeceğim. Bu yazıyı bir bütün olarak bu faaliyete ayırmaya niyetlenmişken, yine bakın mevsim karşımıza çıktı.
Bu kahramanları alkışlayalım ve duâlar edelim!
Mevsim yaz, yer Şanlıurfa, sıcaklık dışarıda 40-50 derecelerde ve ben izlediğim programla ciddî bir serinlik içerisindeyim. Çünkü yapılan faaliyet çağın gereklerine uygun teknik donanım ve yılların getirisi olan bir birikimi içinde taşıyor. Tabii beş yıldızlı otelde icra edilen program, maddî ve manevî bir serinlik getiriyor insana. Bu faaliyetler sadece bir insanda ve sadece bir imanî meselenin bile inkişafına vesile olacaksa, bütün bu çabalara ve bütün bu harcamalara değer. Ki konuşmacıları en fazla memnun eden hususlardan birisinin, dinleyicilerin konuya katılımları ve konuyla ilgili sordukları sorulardaki nitelik olması, bu amacın gerçekleştiğini gösteriyor.
Nur okulu faaliyetlerini sürdürüyor. Öğrencileri derslerine çalışıp, dinleyenler huzurunda paylaşıyorlar. Bu okulun en farklı özelliği de, ders anlatan hocalarının da birer öğrenci olmalarıdır. Bu tefekkür dersini mutlaka dinleyin...
Ben, Prof. Dr. Gürbüz Aksoy’u, Prof. Dr. Orhan Ayyıldız’ı, Prof. Dr. Mehmet Aybak’ı ve bu faaliyetin gerçekleşmesi sırasında emeği geçen diğer kahramanları ayrı ayrı alkışlamak istiyorum. Ve onlara, ‘Allah gücünüze güç katsın’ diyorum.
Şahs-ı manevinin güçlü çalışan organlara ihtiyacı var.
Konferanstan notlar!
* Mümkünün en güzeli: İnsan.
* İnsanın yaratılış serüvenini izleyince, insanın kendisine bakışı değişiyor.
* Bilgisi arttıkça hayreti artar insanın.
* İnsanın maddî kimliği kadar, manevî kimliği de önemli.
* Bütün fakülteler ve ana bilim dalları, insandaki san’atları okuyor.
* İnsanlar; misyonları ve vizyonları olan varlıklardır.
* İnsan, taşıdığı duygularıyla insandır.
* Bir tek insanda Allah’ın bin bir isimleri tecelli ediyor.
* Mahlûkatta, küçük de büyük kadar san’atlıdır.
*Yaza uygun, ‘hizmet haberleri’ bekliyoruz...
* Kim, kiminle tanıştı, ne konuştu, sonra ne oldu?
*İnsan yapabildiği faaliyeti kadar insandır. Siz adım atın, göreceksiniz yaptıklarınıza ve daha yapabileceklerinize siz de şaşıracaksınız. Denemeye değer.
* İşte gerçek gündem bu...
30.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|