Demokratların değişip-değişmediğine dair değerlendirmemize gelince: “Bediüzzaman 50 yıl önceki demokratları destekledi, onlar başka, bu zamanın demokratları başkadır!” diyorlar.
Bu bir kanundur: Bir şey için geçerli olan, aynı şart, aynı durumda başka şeyler için de geçerlidir. En batıl mezhepler, en basit akımlar yaşadığı gibi, hiçbir siyasî cereyan da asla kaybolmaz. İsim, kulvar değiştirir; incelir, ama kopmaz. Teferruatta değişiklikler olmakla birlikte hiçbir partinin omurgası, görüşü, zihniyeti değişmez!
II. Meşrûtiyette oluşan siyasî fırkaların/partilerin, cereyanların hangisi değişti ki, “ahrar-hürriyetçi/demokrat” zihniyet değişsin? CHP değişti mi; milliyetçiler farklılaştı mı; din adına ortaya çıkanlar yüzde yüz dönüşüm mü yaşadılar ki, “hürriyetçiler/demokratlar” değişsin! Bilâkis, bütün siyasî cereyanlar daha da yerine oturuyor, sistemleşiyor, müesseseleşiyor, kökleşiyor, pekişiyor; daha da şuurlanıyor. Müstebit zihniyet; daha ince, daha dessasâne, daha sistemli bir baskı ve yasakçılık zihniyetine sahip olurken… Ve meselâ, din adına ortaya çıkan İttihad-ı İslâm zihniyetine bir örnek verelim: Bazıları DP Genel Başkanı Ağar’ı, “Daha dindar ve hanımı başörtülü Abdullah Gül’ün seçilmemesine sebebiyet verdiği için” eleştiriyor. “Daha demokrat, daha tecrübeli, daha mahir bir diplomat, daha akıllı bir siyasetçi olarak seçmeli idi!” diye eleştirmiyor! Demek, AKP (kurmayları değiştik dese de, liberal ve CHP zihniyetli isimleri koysa da) hâlâ “milli görüş” gözlüğüyle bakıyor. Burada oy veren vatandaşları kast etmiyoruz; omurganın, sürükleyici “milli görüş akımı”nın henüz değişmediğini söylüyoruz. Şu halde, demokratlar/liberaller nasıl değişsin, niye değişsin?
Ayrıca, konjonktürel şartlar, darbeler, muhtıralarla oyların şaşırtılması sosyolojik değişimi ifade etmez. Yüzer-gezer oylar da aslında bir zihniyet, bir akımdır: “Hiçbir siyasî cereyana tabi olmayıp, o günkü mevsimlik şartlara göre en menfaatli buldukları partiye oy verenler” grubudur… Bunlar da değişmez!
Aslında sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine bir anlamda engel olan sayın Ağar haksız yere eleştiriliyor. Zira, herkes biliyor ki, Sn. Başbakan Erdoğan’ın adayı, R. Tayyip Erdoğan’dı! Son anda kendisini seçmekten vazgeçti! Peki, Sn. Başbakan Erdoğan, niçin kendisinin cumhurbaşkanı olmasına engel oldu, niçin aday olmadı?
Bu soruyu yönelttiğim herkesin verdiği cevap şudur: “O zaman Türkiye karıştırılacaktı, 27 Nisan’dan beter işler yapılacaktı. Bu açıkça söyleniyordu zaten!..” Siz de öyle düşünmüyor musunuz?
İşte, sayın Ağar da böyle düşündü ve aynı gerekçe ile Sn. Gül’ün seçilmesini istemedi! Peki, Başbakan Erdoğan için meşrû, yerinde, uygun, siyasî ferâset, hatta fedakârlık olarak kabul edilen bir tavır, neden sayın Ağar için—bu da bir fedakârlıktı, çünkü, çok eleştiri alacağını bile bile bunu yaptı—eleştiri konusu yapılıyor ki!
İşte çekinilmesi, şeytandan kaçar gibi kaçınılması gereken siyaset; tarafgir ve canavar siyaset, bu anlayıştaki siyasettir!
Dipnotlar:
1- Beyanat ve Tenvirler, s. 198.; 2- A.g.e, s. 200.; 3- A.g.e
30.06.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|