|
|
Sevgide dinamik etki vardır
İnsan, kâinatta en iyi potansiyel donanımlara sahip bir değerdir. Bu donanım hem fizyolojik açıdan hem de duygusal özellikleri itibari ile büyük önem arz eder. Fizyolojik yönüyle sahip kılındığı beynini geliştirerek, kullanarak medeniyetler kurmakla baş döndürücü teknolojik gelişmelere katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda anatomik olarakta bu gelişime en iyi desteği sağlayabilmektedir. Elbette böylesine potansiyel bir donanıma sahip bir değerin terbiye edilmesi, işlenmesi, eğitilmesi görev ve sorumluluğu taşıma, eğitimin gözardı edilemez işlevlerinden biri olmalıdır. İnsan aynı zamanda çok karmaşık bir varlıktır. Davranışları birtakım etkiler karşısında belli tepkiler olarak göstermekle birlikte, sebepleri bilinmeyen, beyinde meydana gelen bio-kimyasal değişikliklerden de olabilmektedir. Eğitim dediğimiz olay-olgu zihinsel davranışlar dediğimiz bilgilerin kazanılması yanı sıra; esas beceri dediğimiz ve davranışlarımızın evrensel yönünü teşkil eden kas becerilerin gözlenmesi, duygusal öğrenmelerin gerçekleşmesinde büyük önem taşımaktadır.
Duygusal öğrenmeler aynı zamanda insanın psikolojik yönünü teşkil etmektedir. Zihinsel öğrenmeler duygusal öğrenmeleri etkilediği gibi, duygusal öğrenmeler de kassal öğrenme dediğimiz eylemsel (beceri) öğrenmeleri etkilemektedir. Duygusal öğrenmelerin gerçekleşmesinde ve davranışların oluşmasında sevgi çok önemli itici güçtür. İnsan için en önemli değer kendi varlığıdır. Ancak, sevgi bu değeri bile aşan etkendir. Sevginin bu gücü şüphesiz eğitimde, erdemli davranışların kazandırılmasında kullanılmasını etkili olacaktır. Böylesine üstün bir etkiye sahip sevginin doğru anlaşılması ve bir o kadar da gereğinin yapılması önem arz etmektedir.
“Sevgi nedir?” sorusuna cevap aranacaksa; sevgi, kayıtsız şartsız saygıdeğer bulunmaktır. (Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, potansiyel üstün bir donanıma sahip olmak v.b.) Sevgi fark edilmedir. Sevgi hoş görülmedir. Sevgi paylaşmadır. Sevgi tanınma, bir insanın olabileceğinin en iyisi olmasına, gelişmesine imkân sağlamaya çalışmadır. Sevgi, şeffaf olmadır (göründüğü gibi olma, olduğu gibi görünme). Sevgi ihtiyaçtır. Maslow temel ihtiyaçlar hiyerarşi sıralamasında fizyolojik ihtiyaçlar (açlık, susuzluk, cinsellik), kendini güvende hissetme ihtiyacı, ait olma ve sevgi ihtiyacı, saygınlık statü ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı olarak sıralamaktadır. Ait olma ve sevgi ihtiyacı çocuğun, okul ortamında sınıf tarafından benimsendiğini hissetmesi, öğretmeni ve arkadaşları tarafından, ailede ise ana, baba ve kardeşleri tarafından sevildiğini bilmesi durumunda doyurulabilmektedir. Çoğu zaman sevme ve sevilme kavramları karıştırılmaktadır. Şüphesiz sevme hayata tutunmak için önemli olduğu kadar sevilme de hayata tutunmak için temel ihtiyaçtır. Sevenin sevdiğini hissettirmesi, sevilenin de sevildiğini bilmesi anlamlıdır. Bunların bilinmemesi ise fazla anlam taşımamaktadır.
Sevgi eğitiminin verilmesinde başta ailenin ve öğretmenlerin sevgiyi tanımaları ve ona göre yaşantı merkezi olan ailede, okulda çocuğun önemli olduğunu, eleştirmede ise çocuğun kendisinin değil birçok olumlu davranışlar karşısında olumsuz bir etki meydana getirecek olan herhangi bir davranış üzerinde olması gerekmektedir.
Sevgi eğitimi, doğum öncesinde başlayıp hayat boyu devam etmesi gereken süreçtir. Kişinin kendisiyle barışık olması, sevgi eğitiminin kişilik gelişiminin tamamlanmasına kadar verilmesine bağlıdır. Hayata anlam veren sevgidir. Fizyolojik ihtiyaçlar, insanın bedenini doyurduğunu kabul edecek olursak, sevgi de insanı doyurmaktadır. Sevgi eğitiminin doğum öncesinde başladığını belirtmiştik. Bu sevgi annenin kendisine sağlıklı bakması, çocuğu ile iletişim kurması, ona dokunması, zaman ayırması, sorularına cevap vermesi, sevdiğini söylemesi, kendi davranışları ile tutarlı olması, gelişim ödevlerini bilmesi ve bu gelişim dönemlerine göre çocuğun bakımı ve sevgi ihtiyaçlarını sürekli ve tutarlı biçimde doyurmak sevgi eğitimi için önemli durum arz etmektedir.
Gelişim dönemlerini psikoloji kuramcıları farklı sınıflamaktadırlar. Ancak E. Erikson’a göre; Kendi kendine başarabileceği hedefler oluşturmak (0-1 yaş) girişimle desteklemek, başarılarını ödüllendirmek, başarısızlıklarını görmezden gelmek (1-3 yaş), kendi kararlarına dayalı anlamlı seçimler yapabilmelerine imkân verebilecek alternatifler önermek, kendi başlattığı eylemlerinden dolayı çocuğu eleştirmemek, cezalandırmamak (3-6 yaş).Yetenekleri ölçüsünde başarılı olabileceği öğrenme durumları düzenleyerek, başarılarını desteklemek. Başkaları ile kıyaslamadan, geçmiş başarısı ile şimdiki başarısını karşılaştırmak (6-12 yaş). Muhtemel toplumsal rollerini araştırmasına fırsat vermek... Başarılı rol modellerini göstermek(12-18 yaş) .Başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri yönünde gençleri cesaretlendirmek, onlar için bu hedeflerini gerçekleştirebilecekleri etkinlikler hazırlamak (20-40 yaş). Ana baba ya da onların yerine geçen öğretmen arkadaş ve eşlere düşen görevler sıralanmaktadır.
Çocukları tanımak ve izlemek... Öğrencilerin gelişimsel sorunlarını belirleyerek gerekli tedbirleri almak ya da alınmasını sağlamak, sağlıklı kişilik gelişimine uygun bir öğrenme ortamı oluşturarak her öğrencinin kendi potansiyelleri ölçüsünde optimum bir kişilik gelişimine ulaşabilmesine yardımcı olmak sevgi eğitimi vermenin somut bir göstergesidir. Sevgi eğitimi ile yetişen bireyler kendini tanıyan, yeteneklerini bilen, eleştiriye açık, sürekli gelişim ve değişimi benimseyen ve kendini gerçekleştirme çabasına giren insanı kamil dediğimiz kendisine, toplumuna ve insanlığa yararlı ve faydalı dediğimiz katkı değer sağlayan, üreten, pozitif enerji yayan iyi insan yetiştirilmiş olacaktır. Elbette, böylesine önemli olan bir eğitim sürecinde, ana, baba ve öğretmenlerin görevlerinin ne kadar önemli ve savsaklanamaz bir sorumluluk taşımaları gerektiği her türlü takdirin üzerinde bir realitedir.
Emekli Öğretim Görevlisi
|
Alaaddin ERDOĞAN
03.07.2007
|
|
Meslek seçimi öncesinde gençlere yol haritası
Meslek seçimi, okula başlandığı andan itibaren farklı aşamalarda ilerleyen ve belirginleşen bir süreçtir. Bu süreç sadece bireyin kendi tercihleriyle şekillenmemektedir. Meslek seçiminde; Aile, akrabalar, arkadaşlar, öğretmenler, fiziksel özellikler (boy, kilo vb.), meslekî saygınlık, bireyin çalışma alışkanlıkları, iletişim yeteneği, çevrenin beklentileri, iş bulma imkânları etkili olabilmektedir. Meslek seçimi, insanların bütün hayatını etkilemektedir. İstemediği, sevmediği bir işte çalışan ya da mesleğin gerektirdiği özellikleri taşımayan kişiler sürekli mutsuz ve yeni arayışlar içine girmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre, çalışanların % 67’si, iş arayanların % 63’ü mesleğini değiştirmek istiyor. Katılımcılardan lisans ve yüksek lisanslıların oranı % 52, onları % 14’le yüksekokul mezunları ve % 12’yle lise mezunları izliyor. Yapılan bütün araştırmalar, önümüzdeki dönemlerde meslek seçiminin öneminin giderek artacağını gösteriyor.
Doğru meslek seçimi kişiye ne kazandırır?
İstediği alanda çalışan bir kişi, yaptığı işleri mecburiyet ve angarya olarak görmez. Mesleğinin gerektirdiği tüm özellikleri kazanmak için çaba sarf eder ve mutlu olur. Meslek, kişilerin hayat tarzını, muhitini, arkadaş çevresini, işteki konumunu, fiziksel ve ruhsal sağlığını etkilemekte ve belirlemektedir. Öyle ki; bir doktorla bir öğretmenin hayata bakışı, çalışma biçimleri, konuşma ve yazma biçimleri bile büyük farklılık göstermektedir. İşverenler; işinden memnun olmayan, meslekî gelişimini tamamlamamış ve arayış içinde olan elemanlarla çalışmak istemezler. İstemediği bir iş kolunda çalışan kişi, mutsuzluğunu çevresine ve iş arkadaşlarına da yansıtır. Çoğu kez geri dönüşü olmayan bu süreç, kişinin hayatını pişmanlıkla geçirmesine sebep olur.
Meslek seçimi, kişinin kendini tanımasıyla başlar
Öncelikle insanın kendisini tanıması gerekir. ‘Yeteneklerimin farkında mıyım? Nasıl bir mesleğim olmasını istiyorum. İstediğim mesleğin gerektirdiği özellikleri taşıyor muyum? Beden gücüne dayanan bir işte mi çalışmak istiyorum? İnsanlarla rahat iletişim kurabiliyor muyum? Fiziksel özelliklerim nelerdir? Bundan yıllar sonra yine aynı mesleği devam ettirmek ister miyim? İsteklerim gerçekçi mi? (Sayısal derslere ilgisi olmayan bir kişinin matematik alanını, konuşmaktan hoşlanmayan birinin halkla ilişkiler alanını seçmesi gerçekçi bir tercih olmayacaktır). ‘‘Kaderimizi kontrol eden üç karar vardır; 1. Nelere odaklanacağımıza karar vermek, 2. Bir şeyin sizin için ne anlam taşıdığına karar vermek, 3. İstediğiniz sonuçları oluşturmak için ne yapacağınıza karar vermek (Anthony Robbins).’’
Tercih dönemi, yanlış
yönlendirilmenize sebep olabilir
Gençler, çalışmak istedikleri meslek dalı ile ilgili gerekli bilgileri, özellikleri tercih döneminden önce öğrenmelidirler. Her gün yeni meslekler ve farklı iş sahaları ortaya çıkmaktadır. Bütün mesleklerin incelenmesinde fayda vardır. Böylece gençler, hangi alanın ne özellik isteğini bilir ve tercihlerini daha sağlıklı yaparlar. Üniversite tercih döneminde öğrenciler üzerinde çok yoğun bir baskı olur. Her kafadan bir ses çıkar ve gençleri bir bölüme yerleşememe kaygısı sarar. Gençler, bu kısa dönemde bir yandan kendi özelliklerini, bir yandan da mesleklerin gerektirdiği özellikleri incelemeye çalışırken, tercih formlarına o ana kadar hiç akıllarına bile gelmeyen alanları yazabilmektedir. ‘‘Bir hayata başladığımızda her birimize bir blok mermer verilir. Onu ya el değmemiş durumda arkamızdan sürükleriz, ya parçalar, çakıl gibi dökeriz ya da görkemli bir heykel yaparız (Richard Bach).’’
Ailenin meslek seçimine etkisi
Yetişkinler, çocuklarını farkında olmasalar da sürekli yönlendirirler. Bunu yaparken de kendi isteklerini ve beklentilerini dikkate alırlar. Ana babanın tutumları bu süreçte çok önemlidir. Ailelerin gence yaklaşımları: ‘‘Ben mühendis olamadım, sen ol. Komşunun oğlu geçen yıl şurayı kazandı. Kardeşini örnek al, bak bilgisayar bölümünü seçti, şimdi ne güzel okuyor. Tercih ettiğin alanı mecbur kalmış olanlar ve tembeller seçer. Ne karar verirsen ver, sana güveniyorum.’’ Aileler aslında çocuklarına yardımcı olmak isterler ama bilmeden çocuklarının sıkıntı yaşamalarına sebep olabilirler. Aileler, gençleri ne çok zorlamalı ne de aşırı serbest bırakmalıdır. ‘Sana güveniyorum’ demek, bütün sorumluluğu gencin üstüne yıkmak demektir. Aile çocuğun yeteneklerini keşfetmesi ve sağlıklı düşünebilmesi noktasında rehberlik etmelidir.
Bağımsız Eğitimciler Sendikası’nın Ankara’da bin 855 öğrenci velisi ile yürüttüğü anket çalışmasına göre, velilerin % 63’ü, çocuğunun üniversiteyi bitirse bile işsiz kalacağına inanıyor. İlköğretim velilerine, çocuğunun en çok olmasını istediği mesleğin ne olduğu sorusuna, veliler sırasıyla, ses san'atçısı, aktör, futbolcu, polis, manken, asker, doktor, milletvekili, sekreter ve öğretmen cevabını verdi. Aynı soruya lise öğrenci velileri ise bankacı, borsacı, futbolcu, san'atçı, turizmci, asker cevabını verdi.
Gençler kendilerini puanlarıyla sınırlandırıyorlar
Gençler, gitmek istedikleri lise ya da üniversiteyi seçerken kendilerini alacakları puana göre sınırlandırmaktadır. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Düşük puan alan öğrenci; ‘‘Puanım nasıl olsa düşük. Puanıma göre meslekleri araştırayım’’ şeklinde düşünebilmektedir. Mesleğini ve ilgi alanını belirleyen başka bir öğrenci de çok yüksek puan alınca ilgi duymamasına rağmen daha yüksek puanlı yerleri yazarak daha sonra mutsuz olabilmektedir. Çalışmak istenilen alanı puana göre değil, yeteneklerle uyuşup uyuşmamasına göre değerlendirmek çok önemlidir.
Meslekleri tanımak için ne yapmalısınız?
Okula başlayan çocukların yetenekleri, meslekî yönelimleri zaman zaman farklı yöntemlerle ölçülür. Ancak bu ölçümler ailelere ulaşmadığı için ve öğrenciler sonuçlarla ilgili açıkça bilgilendirilmedikleri için anketler ve araştırmaların sonuçları havada kalmaktadır. Üniversite sınavına hazırlanan öğrencilerin pek çoğu hâlen hangi mesleği seçmesi gerektiğini bilmemektedir. Gençlerin meslekî yönelimi ve ilgi alanını belirlemeye yönelik farklı kariyer ve yönelim testleri vardır. Yine çoklu zekâ kuramından (sözel-dil zekâ, mantık-matematik zekâ, görsel-uzaysal zekâ, müziksel-ritim zekâ, bedensel-kinestetik zekâ, sosyal zekâ, doğa zekâ, özel zekâ alanı) da faydalanılmaktadır.
Üniversiteler, tercih dönemi öncesinde bölümleri ve meslekleri tanıtıcı toplantılar düzenlemektedir. Profesyonel danışmanlara başvurulmasında da fayda vardır. İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun meslek danışma merkezleri bulunmaktadır. Burada mesleklerin gerektirdiği şartlar, eğitim süresi, meslekî yükselme gibi farklı bilgilere ulaşılabilir. İş ve İşçi Bulma Kurumu web sitesi (www.iskur.gov.tr) incelenerek mesleklere olan talep, istihdam alanları, çalışanlarda aranan özellikler öğrenilebilir. Yine popüler insan kaynakları web sitelerini ve gazetelerdeki ‘insan kaynakları-kariyer’ sayfalarını takip etmekte fayda vardır.
Hayat, farklı karar ve tercihlerle devam etmektedir. Bu dönemin bir bunalım ve karamsarlık dönemi olmasını engellemek sizin elinizdedir. Kendine yardım etmeyene hiç kimse yardım etmez. Özetle; kendinizi tanıyın, beklentilerinizi ortaya koyun, meslekleri bütün yönleriyle araştırın, seçeceğiniz alanı ailenizle de paylaşın ve sizi desteklemelerini isteyin. Aklınıza takılan bütün konuları bizimle paylaşabilirsiniz. Başarı dileklerimizle…
|
03.07.2007
|
|
Eğitimciler ‘medya okur-yazarlığı’ dersine hazırlanıyor...
Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle hayata geçirilecek ‘Medya Okuryazarlığı Projesi’ kapsamında diğer öğretmenleri eğitecek 105 eğitimciye yönelik seminerler Ankara’da gerçekleştirildi. Medya Okuryazarlığı dersi gelecek öğretim yılından itibaren 81 ildeki 35 bin ilköğretim okulu 6.,7. ve 8. sınıflarında seçmeli ders olarak okutturulacak. Medya Okuryazarlığı dersinde; iletişime giriş, kitle iletişimi, medya, televizyon, aile-çocuk ve televizyon, radyo, gazete, dergi ile internet konulu üniteler işlenecek. Bu ders ile kitle iletişim araçlarının çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri ortadan kaldırmak ve öğrencileri medya konusunda bilgilendirmek amaçlanıyor.
Bugünlerde, okul öncesi dönem çocuk eğitiminde televizyonun ne ölçüde katkıda bulunduğu tartışılıyor. Amerikan Pediatri Akademisi 2 yaş ve altı çocuklara televizyon izlemenin yasaklanmasını tavsiye etti. Bugüne kadar 2 yaş ve altı çocukların televizyonda kelimeleri öğreten programlarla daha kolay öğrenebildiklerine dair de bir bulgu yok. Ancak bilinen şu ki; Anne-babası ve kardeşleriyle iletişim kuran çocuk, onlardan duyduğu kelimeleri daha kolay öğreniyor. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre dünyadaki çocukların % 70’i henüz okula başlamadan televizyon karşısında vakit geçiriyor. Araştırmalar, haftada on saatten fazla televizyon seyreden çocukların hem fazla kilo aldıkları hem de kavgacı davranışlar sergilediklerini gösteriyor. Televizyonun çocukları esir aldığı ve bunun sonucu olarak kendini film kahramanı olarak gören çok sayıda kimlik ve kişilik bozukluğuna uğramış insan yetiştiği vurgulanıyor.
Aileler çocuğun yaz tatili boyunca günün büyük çoğunluğunu televizyon karşısında geçirmesini engellemelidirler. Çocuğa televizyon izlemeyi yasaklamak yerine, ona başka eğitici faaliyetler bulmak faydalı olacaktır. Düşünme ve zorlukları aşmayı öğreten bulmacalar, el becerisini geliştirici uğraşlar, bahçede sebze ya da çiçek yetiştirmek, müzik eğitimi almasını teşvik etmek vb. Bunun yanında çocuğun gelişimini destekleyecek televizyon programlarının hangi saatlerde olduğunun öğrenilip, çocuğun o saatte televizyon izlemesi sağlanabilir. Medya Okuryazarlığı dersi, çocukların medya ile ilgili bilinçlenmesini sağlayarak, önemli bir boşluğu dolduracağa benziyor…
|
Mustafa OĞUZ
03.07.2007
|
|
|
|