Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

İhlâs ve uhuvvet



Mahmut Bey: “İhlâslı olmak için nasıl olmak gerekir? İhlâs ile uhuvvet arasındaki farkı açıklayabilir misiniz?”

İhlâs uhuvveti, uhuvvet de ihlâsı perçinler. İçteki ihlâs ve samimiyet, uhuvvete yansır. Müslüman’ın, Müslüman kardeşine Allah rızası için gösterdiği sevgi, güven, dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik ruhu da ihlâs ile zirveye çıkar.

Dinde ihlâs, Kur’ân’a dayalı bir mefhumdur. Kur’ân’ın; “Muhakkak Biz sana kitabı hak ile indirdik. Dini Allah’a tahsis ederek, ihlâs ile sadece Allah’a ibadet et. Dikkat edin, halis din Allah’ındır!”1 veya “De ki: ‘Dini yalnız Allah’a tahsis ederek, sadece O’na ihlâsla ibadet etmekle emr olundum. Ve Müslüman’ların ilki olmakla emrolundum”2 ya da, “De ki: Dinimin yalnız Allah’a ait olduğunu bilerek, yalnız O’na ihlâsla ibadet ederim”3 yahut “Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah’a has kılarak, ihlâs içinde yalnız Allah’a ibadet etmekle, namaz kılmakla ve zekât vermekle emrolundular”4 âyet-i kerimelerinde “ihlâs” çok net biçimde işlenmekte ve Müslümanlardan istenmektedir.

Peygamber Efendimizin (asm), “Bilenlerin dışında insanlar helâk olur. Bildiklerini yaşayanların dışında bilenler helâk olur. Bildiklerini ihlâsla yaşayanların dışında, amel sahipleri helâk olur. İhlâslı olanlar da büyük bir tehlike üzerindedirler”5 hadis-i şerifi, dem ve damarlarımıza işlemekte, kulaklarımızı çınlatmakta, kalbimizi titretmektedir.

Görülüyor ki, yüce dinimiz “ihlâsı” bütün amellerimizin ve davranışlarımızın zirvesine yerleştirmektedir. Bu durumda, hadisteki kurtuluş sırasına göre, zirveden aşağıya doğru amellerimizi bir sıraya koymak istersek; karşımızda bir zorunlu gereklilik olarak: Önce ihlâsı, sonra ameli, sonra da bilgiyi görürüz.

Bu sıralama, hiç şüphesiz bilgiye ve amele reddiye değil; “ihlâsa” verilen önem ve önceliktir.

İhlâsı içtenlik, samimiyet ve özgünlük kavramlarıyla açıkladığımızda, vahiy dininin ihlâsı neden ön plâna aldığı daha iyi anlaşılmış olacaktır. İhlâs ve içtenlikten sonra “amel”in gelişinin mânâsı şudur: Amel hata kaldırır; ama içtenlik ve ihlâs hata kaldırmaz. Yani ameldeki hatalar—bilhassa kişinin bilgisi dışında olursa—affa uğrayabilir. Burada dinin “kolaylık, rahmet ve mağfiret” yönü hemen devreye girer ve ağırlığını koyar. Ancak içtenlik ve özde hata vâkî olursa, yani ihlâsta zafiyet bulunursa, yani—söz meclisten dışarı—amelin “niçininde” biraz riya, gösteriş ve Allah’tan başkasına da temayül söz konusu olursa,—maazallah—amelin “hepsini” iptale götürecek bir fesadın da kapısı aralanmış olur.

O halde, temel programımız: Önce sırf Allah’ın rızasını tahsil etme “kast ve niyetini” taşımak. Sonra “gücümüz yettiği kadar” amel yapmak. Sonra bilmediklerimizi “öğrenmek” olmalıdır.

Bu sıralamayı uhuvvet için de düşünmek mümkündür. Mü’minleri “kardeş” ilân eden6 Kur’ân, kardeşler arası hak ve hukukun korunmasına büyük önem veriyor. Kur’ân’a göre, kardeşler arası ilişkilerin başına yine, sırf Allah’ın rızasını tahsil gayreti, niyeti ve kastı yerleştirilmelidir. “Elhubbu fillah ve’l-buğzu lillah” olarak formüle edilen “Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek”, ihlâsın uhuvvete yansımış hâlinden başka bir şey değildir.

Keza Kur’ân, takvayı beşerî ilişkilere dayalı olarak da izah eder. Yani mü’min kardeşinin olumsuz davranışlarına karşı öfkeyi yutmak ve kusurlarını affetmek Kur’ân nazarında “takva”dan ibarettir.7

İhlâs ve uhuvvetin din için, dünya için, âhiret için ve hizmet için vazgeçilmez önemine binaen; Üstad Bedîüzzaman Hazretleri her iki mefhuma da ayrı ayrı risâleler tahsis etmiş ve önemle işlemiştir.8

İhlâs ve uhuvvete tam muvaffak olmak için birbirimize duâ etmekten başka çaremiz var mı?

Dipnotlar:

1- Zümer Sûresi, 39/2,3 2- Zümer Sûresi, 39/11,12 3- Zümer Sûresi, 39/14 4- Beyyine Sûresi, 98/5 5- Keşfü’l-Hafâ, 2/312 6- Hucurât Sûresi, 49/10 7- Âl-i İmrân Sûresi, 3/133,134 8- Lem’alar, s.152-172; Mektûbât, s. 253-261

03.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.07.2007) - Kısa... Kısa...

  (01.07.2007) - Niyet, sevabı günaha ve günahı sevaba nasıl çevirir?

  (29.06.2007) - Kölelik ve İslâmiyet

  (28.06.2007) - Namaz nezaketi

  (27.06.2007) - Cinlerden peygamber gelmiş midir?

  (26.06.2007) - Üç talak nedir?

  (25.06.2007) - Çocuklarımızın isimleri üzerine

  (24.06.2007) - Kenzü'l-Arş duâsı

  (23.06.2007) - Yarın mahşerde, ‘Annem dinimi öğretmedi’ diyeceksin!

  (22.06.2007) - Hayatın yirmi dokuz üstün niteliği

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004