Çölaşan “İnsanlar istedikleri gibi giyinmeli” diyordu.
Ömründe yazdığı konuda hiçbir yakını sıkıntı çekmemiş, mağduriyeti olmamış kişilerin son günlerde ahkâm kesmesine şahit oluyoruz.
İlk önce Yazar Mehmet Tezkan, Türkiye’de başörtüsü sorununun nasıl çözüleceğini bulmuştu. Çözüm ona göre gayet basitti; “Türban yerine başörtüsünü kullansalar sorun bitecek…” Bu kadar basit... Yani yıllardır insanlar bu sorun nasıl çözülecek diye boşuna kafa yormuşlar. Peşinden hemen ahkâm kesmişti. “Anadolu kadını başörtüsü takar. Başörtüsü kullanması gelenektir. Özellikle kentlerde ortaya çıkan AKP’li kadınların tercih ettiği türban ise simgedir. Başörtüsü ile türban arasında büyük fark var.” (Vatan, 22.05.2007) Yani, “şu renkte ve şöyle bağlarsan simge, ama şöyle bağlarsan simge değil.
Şimdi de Emin Çölaşan çıkıp ahkâm kesmeye başladı. “Başörtüsü, yemeni, boyundan bağlanan eşarp, Anadolu kadınının geleneksel örtüsüdür. Orada saç tellerini saklamak gibi bir hadise yoktur. Türban ise farklı bir olaydır. Bir üniformaya dönüşmüştür” derken, türban ile başörtüsü arasındaki “derin” farkları uzun uzadıya izah etmiş. (Hürriyet, 26.6.2007)
Yazısının sonlarına doğru ise başörtüsü konusunu siyasete bağlıyor Çölaşan. “AKP’nin seçim bildirgesi açıklandı. Türban, başörtüsü- -adına ne derseniz deyin—konusunda değil cümle, bir adet bile sözcük yok. Hiç değinmemişler! Bunun anlamı şudur: ‘İktidar olursak türban yasağı aynen devam edecek…”
Bu duruma Çölaşan üzülüyor mu, seviniyor mu? Biz bir anlam veremedik...
Demokrat Parti Genel Başkanı Mehmet Ağar da bu konuya dikkat çekerken, “Meydanlarda başörtüsü diye bas bas bağıranlar, bugün başörtüsünü ve imam hatiplileri beyannamelerine bile yazamıyorlar” diyor. Haklı da… Çünkü, AKP’nin seçim bildirgesinde inanan insanları rahatlatacak tek cümle dahi yazılmamış. Acaba “Merkez derken bunu mu anlatmak istiyorlar” diye aklımızdan da geçmiyor değil.
Gerçi seçim meydanlarında verilen “namus sözleri” unutulurken, önceki seçim öncesinde de “Türban sorununu çözeceğiz” diye bir açıklamalarının olmadığı bildirildi. Zaten Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin de “Türban halkın 1,5’inin sorunu… Başörtüsü öncelikli sorunumuz değil” dememiş miydi. Yani 73 milyonluk nüfusun yüzde 1.5’i rahatsızmış. Devede kulak! Geriye kalan yüzde 98.5’nin böyle bir sorunu yok! Öyle bile olsa 73 milyonun yüzde 1.5’i sanki bu vatanın evlâdı değil gibi…
* * *
Bütün bunları okuduğumda Emin Çölaşan’ın Ankara Büromuzda verdiği bir konferansı hatırladım. 1990’lı yıllarda Ankara Temsilciliğimizde “Onbeşinci gün” başlığı altında konferanslar veriyorduk. Toplumun her kesiminden insanı dâvet ettiğimiz bu toplantılara yine her kesimden insan izlemeye geliyordu. Çölaşan da büromuza gelip hem konferans vermiş, hem de soruları cevaplandırmıştı. Çölaşan “başörtüsü” ile ilgili sorulara verdiği cevaplarda şunları söylemişti:
“Üniversitede kızlar türban takıyorlarsa, onlara engel olunmaması gerekir. Ramazan günü oruç tutmayan kimseye de yan gözle bakılmamalı. Karşılıklıdır bu hadise. Birbirimize alışmak zorundayız. Ben insanların türban takmasında sakınca görmüyorum. Basın bu konuda ne düşünür, bilemem. İnsanlar istedikleri gibi giyinmelidirler. İstedikleri gibi inançlarını yerine getirmelidirler… Sen kot giyersin, kimse sana karışmaz. Türban takarsın, kimse sana karışmaz… Türban olayı devletin düzenine yönelik bir eyleme dönüşüyorsa, ben o olaya karşıyım…” (Yeni Asya, 10.11.06.1992)
Peki ne değişti, başörtülüler eylem yapıp sağa sola mı saldırdılar, birilerini mi yaraladılar, okullarının camını, çerçevesini mi kırdılar? 15 yılda devletin düzenine yönelik bir eylem mi yaptılar ki, Çölaşan’ın fikirleri değişti? Hayır… O zaman şu sonuç çıkabilir, Çölaşan da gömlek değiştirenler kervanına katılmış.
Anayasa da ve kanunlarda başörtüsü yasağı ile ilgili bir madde yok. Yani başörtüsü yasağı hukuksuz… Onun için çözümü de kolay, ancak istenirse… Bu sorun çözülürse hem milyonlarca insan yıllardır uğradıkları mağduriyetten kurtulur, hem de yukarıdaki gibi bazı kalemler “türban” ile “başörtüsü” arasındaki farkları yazmak için kendilerini böyle paralamazlar!
Şu iyi bilinmeli, kanunsuz başörtüsü yasağının çözülmesini milletin çok büyük bir çoğunluğu bekliyor. Millet istediği için de insan hakkı ihlâli olan bu yasağın bir an önce kaldırılıp mağduriyetler de hemen giderilmelidir.
Bu mesele de başörtüsünü “çözerek çözüm” veya “mutabakat” bahanesinin arkasına sığınarak değil, insanların istediği gibi giyinmesini sağlayarak yapılmalı.
Şu anda iktidara gelmek için çalışan partilere önemle duyurulur…
01.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|