İnsan inanç ve ameline göre dünyasını da, kabrini de, ahiretini de Cennete veya Cehenneme çevirir. İnançsızın görünüşü her ne kadar şatafatlı olsa da ruhu, kalbi sıkıntı içindedir, bir nev’î Cehennem hayatı yaşar.
Mü’min ise her şeye iman gözlüğüyle baktığı için güzel görür, hoş görür. Dünyası da Cennettir, kabri de ahireti de.
Kâfir, Allah hakkında sûî zan taşıdığı için ölümü yokluk, bir idam sehpası, kabri de yılanların, çıyanların, haşeratın yuvası olarak görür ve dehşete kapılır. Öyle gördüğü, öyle inandığı için de aynıyla muamele görür.
İnançsız bu akibeti kendi elleriyle hazırlamaktadır. İnançsızlık öyle büyük bir zulüm ve cinayettir ki, tevbe edilmediği takdirde affa kàbil değildir. Çünkü inançsız adam hem Allah’ın zâtına, hem isim ve sıfatlarına, hem Onun harika bir san'at eseri olan tabiat ve içerisindeki yaratıklara hakarette bulunmakta, hepsini hiçe saymaktadır.
Kâfir, kendisini yoktan var eden, en güzel organ, duygu ve kàbiliyetlerle donatan, sayısız nimetlerle besleyip büyüten Yaratıcısını inkâr etmekte ve herbiri eşsiz birer san'at eseri olan yaratıkları gâyesiz, mânâsız, başıboş birer varlık olarak görmekte, küçümsemekte, sayısız hukuka birden tecavüz etmektedir. Âdeta gemiyi delen adamın gemiyle birlikte içerisindekilerin batmasına sebep olduğu gibi kâfir de kâinat gemisini batırmakta bir sakınca görmemektedir. Âdetâ sayısız yaratığı îdam etmişcesine suç işlemektedir. Kâfirin cinayetinin büyüklüğü işte bundandır. O ölçüde de cezaya müstehak olmaktadır. İlk ceza ise kabirde başlamaktadır.
Mü’min ise kendini Onun taklîdi imkânsız bir eseri görmekte, bütün özelliklerini, sahip olduğu her şeyi Ondan bilmekte, Onun emaneti olarak görmekte ve gösterdiği tarzda hayat sürmeye de özen göstermektedir. Gideceği asıl vatanı için hazırlığını yapmayı ihmal etmeyen mü’min bunun ilk mükâfatlarını daha kabirdeyken görmeye başlar. Bahşettiği îmanla dünyasını küçük bir Cennete çeviren Cenâb-ı Hak bu mükâfatlarını kabirde de, âhirette de devam ettirecektir. Zikredeceklerimize bu ölçüler içerisinde bakılırsa mesele daha iyi anlaşılacaktır.
Peygamberimiz buyuruyor ki: “Ölü, kabrine konulduğu zaman, insanlar kendisinden ayrılırken onların ayak seslerini işitir. Eğer iyi bir mü’min ise, namazı başının yanında, orucu sağında, zekâtı solunda, verdiği sadakalardan, sıla-i rahimden, insanlara olan ihsanlarından elde etttiği hayırları ayağının ucunda yer alırlar. Başı tarafından ilişilmek istendiğinde namaz der ki: ‘Benim tarafımdan giremezsin’ Sonra sağına gelinir. Bu defa oruçları devreye girer: ‘‘Bu taraftan geçit yok’ der. Daha sonra da ayak ucuna gelinir. Yapmış olduğu sadakalar, iyilikler, insanlara ettiği ihsanlar, ‘Benim tarafımdan giremezsiniz’ diyerek onu korurlar.
01.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|