Mevdudi gibi zatlar kendilerini mücedditler kervanı arasında saymışlardır. Gerekçeleri de ilk üç asırdan sonra meydana gelen dini anlamadaki kaymaları tashih ettikleri temennisi veya kuruntusudur. Esasında bu ekolün sahip ve salikleri, kısmen İbni Teymiyye ve büyük çapta da Muhammed Bin Abdulvehhab ile ortaya çıkan bir çizginin devamı niteliğindedir.
Esasında İbni Teymiyye büyük alimlerden birisiydi. Hakta selabet eden de özelliği vardı. Bununla birlikte bazı hususlarda tartışılan görüşleri olmuştur. Sezgelimi Gazali gibi kelamcı, fıkıhçı ve tasavvufcu tecdit erbabını sevad-ı a’zam çizgisi üzerinde görmemiştir. Ana çizginin dışında saymıştır. Bu da denge ve itidale ulaşmasını enfellemiştir. Esasında onun da hatası usulde veya yöntemdedir. Bu yöntem hatasını Muhammed Bin Abdulvehhab genişletmiştir. Müslümanlara bazı hatalarından dolayı şirk ve küfür isnat etmiştir. Elbette amacının ıslah olduğu da bir gerçektir. Bununla birlikte asr-ı saadetten sonra külli bir çizgi kayması olduğunu ileri sürmüş ve Hanbeli ekolünün dışındakileri tarihdışı ve heteredoks addetmiştir. Bu ana akımı dışlaması (veya daha doğrusu dışlanması) iki ekol arasında zamanla büyük bir makas açılması meydana getirmiştir. Şöyle demek mümkündür: Ona göre İslâm çizgisi İmam Ahmed Bin Hanbel ile başlayan ve İbni Teymiyye ile yola devam eden ve kendisine ulaşan ana çizgidir (mainline). Bu durumda sevad-ı azam’ın yani büyük çoğunluğu ana çizginin dışında bıraktığını görüyoruz. Burada büyük bir yanlışın olduğu açık.
Hem tasavvuf tasavvufun içinde eleştirilmiştir. Bu anlamda İbni Arabi’yi eleştirmekte en fazla İbni Teymiyye’ye benzeyen zat Müceddid-i elfi sani lakabıyla bilinen ve tanınan Ahmet Faruki Sirhendi’dir. Bugün dahi Molla Ramazan gibiler yine tasavvuf içinde kalarak tarikatlara veya tasavvufa bulaşmış bir takım bidatları ayıklamıştır. Öyleyse tasavvufu veya kelamı bilkülliye atmak dini anlayışta külli bir kayma saplantısı içinde olanların mesleği veya iddiasıdır. Doğru olmadığı bedihidir.
***
Mevdudi’nin bazı yanlışları da İbni Teymiyye kaynakladır. Sözgelimi ikisinin de Gazali eleştirisi bu bağlamdadır. Bu anlamda, İslâmi anlayıştaki asıl kayma üç asır sonra gelen ve halef olarak adlandırılan grupta değil selefi salihinden sonra selef iddiasıyla ortaya çıkan zümrededir. Bu anlamda, Mevdudi, Seyyit Kutup ve Ali Şeriati’nin tarih yorumu tarihi hakaike müstenit olmayıp ütopiktir. Muvdudi ‘ikametüddin’ i yani dini yerine getirmeyi sadece hakimiyet bağlamında anlamıştır. Temel sapmalardan birisi budur. Bundan dolayı tezkiye anlamında tasavvufu, zikir ve ibadatı bir nevi hafife almıştır. Said Havva’nın deyimiyle ruh terbiyesini ötelemiştir. Allah’la kul arasındaki bağı manevi bağdan ziyade siyasi bağa indirgemiştir. Şeş ciheti dikey cihetle sınırlamıştır. Aynı anlayışı tevarüs eden Türkiye ve benzeri ülkelerdeki bir takım siyasetçiler kıbleyi şaşırmışlardır. Allah’la irtibat yerine iktidarla irtibatı yeğlemişlerdir. Asıl anlam buharlaşması ve kayması böyle olmuştur. Dine asıl kötlük bu cihetten gelmiştir. Halis niyetler siyasete kurban edilmiştir. Esasında bu anlamda Mevdudi Gazali gibilerin yolunu değil de İbni Teymiyle gibilerin yolunu tutmuştur. Bu daha ziyade ‘siyasal İslâm’ tarzı olarak adlandırılabilecek bir ekoldür. Erbakan Hoca’nın ‘patetes dinindekiler’ vurgulaması gibi Mevdudi şöyle seslenmiştir: “Allah’a bu şekilde ibadet (ahkamı yerine getirmeden) eden ve davrananların iyi bir iş yaptığını düşüneceğinizden şüphem yok. Allah bilir bu miskinler Kur’ân-ı Kerim’deki ilahi emirleri sabahtan akşama kadar kaç kez okuyup kaç tane nafile namaz kılarlar. Allah bilir kaç kez O’nun ismini binlik tespihlerde zikredip Kur’ân’ı çok acıklı bir makamda okurlar. Onları bu halde gördüğünüz zaman dersiniz ki: ‘Ne kadar dindar, ne kadar züht sahibi insanlar bunlar!’ İbadetin hakiki anlamını bilmediğiniz için yanlış bir anlayışa kurban gitmişsinizdir...”
Bu anlayışın en acıklı sonuçlarından birisini Muhammed Said Ramazan el Buti, ‘Haza Validi’ kitabında dile getirir. Bu acilci gençler aynen Mevdudi mantığındaki gibi Molla Ramazan’a şöyle seslenirler: “Daha ne kadar ibadetu taatla bizi pasifize edeceksin. Ne zaman ahkamdan ve cihaddan bahsedeceksin?” Oğul Buti bunu söyleyen gençlerin bilahare Hama faciasının failleri olduğunu kaydeder.
***
Elbette Muvdudi’nin zem ettiği diğer tarafın da kendisine göre kusurları ve eksiklikleri var. Bu eksiklik yanlışlık anlamına gelmiyor. İslâm tarihinde gecesini gündüzüne katan niye cihad ve mücahade erbabı geçmiştir. Ve onun hafife aldığı tezkiye ekolü İslâm tarihindeki psikolojik ve pedegojik ekollerdir ve bunlar ümmetin ruh hekimliğini yapmışlardır.
03.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|