Şimdi, “R. Tayyip Erdoğan ve AKP’nin derdi, çabası, mücadelesi, ‘iktidar olmak, çıkar peşinde koşmak; demokratların derdi tamamen dünya olduğu halde, ‘insan, hak ve hürriyetleri mücadelesi vermektir’, şeklinde bir iddiada bulunsam; hissi, indi, yüzeysel tepki gösterenler olur!
Sorun hele; delilin nedir?
Başörtüsü, imam-hatipler katsayısı, Kur’ân kursları, YÖK, adalet/yargı reformu, Şemdinli’nin üzerine gitmemek, YAŞ meselesi, CHP ile birlik olup 301’i hortlatmaları vs... Bütün bu konularda, yani, iktidar uğruna, “Kimseyi ürkütmeyelim, onlar da bize zarar vermesin, iktidarımıza engel olmasın!” diyerek ciddî bir mücadele verilmemesi!
Demokratlar ise, ezan, imam-hatipleri açma, yaygınlaştırma (Erbakan’ın mahkemedeki ifadesiyle, ‘Biz bir tane imam-hatip okulu bile açmadık!), Kur’ân kurslarına müsaade, okullara din dersleri koyma, imamları resmî kadroya alma, başörtülüler zamanlarında okula giriyor ve mücadelesini veriyorlardı. Demokratlar bu haklar uğruna şehit verdiler, darağaçlarına gittiler, Yassıadalar’da süründüler, darbelere maruz kaldılar vs.
Sayın Erdoğan ve ekibi, daha önce, “Demokrasi küfür rejimidir; demokratlar sapıtmıştır; Amerika ile anlaşanlar masondur! Geçmişte demokratlara oy verenler (…), renksizdir, patates dinindendir…” vesaire diyorlardı… Öyle değil mi? Sonra, RP İstanbul milletvekili adayı oldu; seçildi-seçilemedi, derken İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu. Hakkını yemeyelim; İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde iyi işler çıkardı; güzel hizmetler verdi! Ne var ki, iktidarın tadını aldıktan sonra, “Referansımız din değildir, değiştim, demokrat oldum, demokrasiyi içselleştirdim; laikliği özümsedim” demeye başladı. Ardından, “Hocam (Erbakan) varken ortaya çıkmam, bir bölen olmam!” lâflarını dillendirdi. Bütün bunları Şahan’ın, “Didi mi, dimedi mi?” esprisine çevirmeyelim; dedi!
Böylece kâh düşüncelerini, kâh yürüyüşünü, kâh söylemini, kâh fiillerini ve ennihayet yıllar yılı inandığı ve savunduğu değerleri değiştirdi, bir kenara attı! Attı mı, atmadı mı? Bize de, “milli görüş”çülere de “Bir iktidar uğruna ya Rab, ne idealler, ne fikirler, ne mücadeleler terk ediliyor!” dedirtti.
Şimdi soru hakkımı kullanıyorum: Peki, iktidar için fikirlerini, ideallerini terk eden; ne kadar içselleştirse de, kuştüyünden daha yumuşak ve nemalı bir koltuk bulsa demokrasiyi terk etmez mi? İnsanoğlu çiğ süt emmiş! Eski fikirlerinden vazgeçmesi, terk edeceğinin teminatıdır! Ve ne kadar “içselleştirse!”, “gerçek ve tam demokrat” olduğuna inandırabilir; ama, terk etmeyeceğine garanti veremez!
Güneş batıdan doğunca iman makbul olmadığı gibi, iktidar ve istikbal görününce “değişim!” makbul olmasa gerek. Haddizatında demokratlık ve hürriyetperverlik bir anlayış, bir hayat biçimi, bir mücadele şeklidir. Demokratlık, gerektiğinde hak ve hürriyetler uğruna başını mertçe vermektir!
Varsayalım ki, Sayın Erdoğan tam demokrat olmuş! Girdiği yolun çıkmaz sokak olduğunu ancak 30 yıl sonra anlayan; acaba yeni tutturduğu Ak-yolun “bomboşa kürek” çekmek olduğunu kaç sene sonra anlayacak? Bana sorarsanız değişimi özümsemesi için 30 yıl, 3 ay geçmesi gerekir!
Yeni Asya olarak 30 yıl boyunca uyardık: “Din adına ortaya çıkmayın, dini değerleri tekelinize almayın, demokrat olun!” Ancak 30 yılda bu yanlıştan döndüler! Ne var ki, AKP’yi kurarak bir başka yanlışa saplandılar! Samimî demokrat olan, demokratlara, hürriyetçilere katılır! Ahrarlar/demokrat misyon varken, kısa zamanda sönüp gideceği belli olan bir maceraya atılmaz!
Siyaset sosyolojisi şunu ortaya koymuştur: Türkiye’de büyük kitleden kopan (sağdan veya soldan) hiçbir oluşum muvaffak olamadı, yaşamadı! 1908’den bu yana, “müstebit-seküler; milliyetçi; din adına ortaya çıkan ve hürriyetçi/demokrat” olan dört ana akımdan kopan hiçbir siyasî oluşum başarılı olamadı. ANAP, DTP, SHP, MDP ve yüzlercesi… Bunu fark etmeden bir siyaset bakışına ferasetli siyaset demem; menfaat üzerine dönen canavar siyaset derim.
Bir şey daha: Hoca, önder, lider, hatta “dini kurtarıcı” sıfatı takılan sayın Erbakan’ı eleştirip ayrılmanızın sebebi, “28 Şubat kararlarına direnmedi, imzayı atmamalıydı, istifa etmeliydi!” şeklinde değil mi?
AKP, başörtüsü, imam-hatipler, Kur’ân kursları mağduriyetlerine ve sair insan hak ve hürriyetlerine (AB kanunları hariç) ilerleme sağlayamadı. Peki, ne diye dört buçuk senedir iktidara yapıştı? Yalnızca binlerce, çevreleriyle milyonlarca başörtüsü mağdurlarının hakkını vermemek için itiraz edenlere karşı istifa edilmeli değil miydi? İstifa kartı cesaretle oynasaydı, kim ne yapabilirdi ki!
02.07.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|