Siyasî partilerin en büyük sorumluluğu, millete verdikleri sözleri yerine getirmektir. Verilen sözler yerine getirilmeyince bedelini, yine siyasî partiler ve siyaset sistemi öder.
Pazar günü DP’nin mitingini izlemek üzere Şanlıurfa’daydık. Askerlik görevimizi Şanlıurfa’da yaptığımız için, kendimizi bir yönüyle de Şanlıurfalı sayıyoruz. Bu bakımdan, davet vâkî olunca severek ‘taşı toprağı mübarek’ olan bu ilimize gittik. Şanlıurfa’yı, 1990’lı yıllara göre hayli değişmiş ve gelişmiş gördük. Eskimeyen dostlarla buluştuk, görüştük ve sohbet etme imkânı bulduk. Balıklı Göl ve Hz. Eyyûb Makamını ziyaretin yanı sıra, Bediüzzaman Çeşmesi’nden de su içmek nasip oldu.
22 Temmuz seçimlerini etkileyen sebeplerden biri de ‘sıcak hava’lar olacak gibi görünüyor. Seçimler ekseriyetle ya ilkbaharda, ya da sonbaharda yapılırdı. Ancak yaşanan cumhurbaşkanlığı seçimi krizi sonrasında mecburen yaz sıcağında sandığa gitmek icap etti. Neticesi inşallah hayırlı olsun ve olacak.
Demokrat misyon, Şanlıurfa’yı GAP’ın ‘başkenti’ ilân eden ve bunun için de elini taşın altına koyan bir siyasî gelenek. Barajlar, su kanalları ve benzeri yatırımlar Şanlıurfa’ya yapılanların ilk akla gelenleri. DP Genel Başkanı Mehmet Ağar, ‘demokrat misyon’u her zaman sıcak karşılayan “GAP’ın başkenti”nde düzenlenen mitingde konuştu. Miting meydanı, Şanlıurfa şartlarına göre kalabalık değildi. Bunun değişik sebepleri olabilir ve işin bu yönünü elbette parti yöneticileri değerlendirir...
Ağar’ın Şanlıurfa meydanındaki konuşmasında verdiği mesajlar dikkate değer. Çiftçi, işçi, köylü, emekli, memur, işsizlerin dertleriyle ilgili ‘ekonomik’ konulardaki beyan ve vaadler bir yana bırakılsa bile, hak, hukuk, adalet ve başörtüsü yasağı konusundaki sözleri önemliydi.
“Tek başına, iş başına gelen hükümet”in başörtüsü yasağını sona erdirmek hususunda fazla gayret sarfetmediğini söyleyen Ağar haksız mı? “Yapmak istedi, ama engellendi” denilebilir. Ancak hükûmetin, hele hele tek başına iş başına gelen bir hükûmetin asıl işi; ‘engel’leri aşmak değil mi? Tabiî ki bunun kolay olmadığını biliyoruz, ama ‘zor’ olması; kanunsuz yasağın devam etmesine bahane olmamalı. Zaten ‘kolay’ı her kişi, ‘zor’u ise ‘er’ kişiler aşabilir.
AKP’nin “Bize daha fazla güç verin” sözlerinin de fazla bir değeri olmasa gerek. Çünkü seçim sisteminden de kaynaklanan şartlar sebebiyle milletvekili bakımından büyük bir destek almıştı. Başlangıçta, mevcut anayasayı tek başına değiştirebilecek bir sayıya ulaşan partinin, bu yönde adımlar atmadığı ortada. İktidarının ilk yıllarında önüne gelen önemli konuları erteleyen ve ‘Hele, şu mahallî seçimler de bir geçsin, oyumuzu arttıralım da siz o zaman bizi görün’ şeklinde bahane üretenler bu vaadlerini maalesef unuttu.
“Hayır unutmadı, erteledi. Siz asıl bu seçimden sonra AKP’yi görün” diyenler varsa kısaca şunu hatırlatalım: Bakınız, hazırlanan ve ilân edilen yeni seçim beyannâmesinde ne başörtüsü yasağı, ne de YÖK meselesi ile ilgili hiçbir vaad yok. Buna da ‘kılıf’ bulup, “Vaad yok, ama bunları zaten vaad etmeden gerçekleştirecek” diyenlere karşı “bu taraf”a dönüp vicdanlara sesleniyoruz:
Bunca desteğe rağmen yasakları sona erdiremeyenler, bu konuda vaadlerde bile bulunamayanlar; milletten daha ne gibi destekler bekliyor?
26.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|