Seçim günü yaklaştıkça, anket tartışmaları da alevlendi. Kamuoyu araştırması yapan şirketlerin geçmişte ortaya koydukları ‘neticeler’ de çok tartışılmıştı. Bugün de benzer tartışmalar yapılıyor. Aynı partinin oyu için bir araştırma şirketi ‘barajı aşar’ derken, diğeri tam aksini söylüyor. Bu durum, anket şirketleri hakkında soru işaretleri belirmesine sebep oluyor.
Yapılan anketleri tamamen gözardı etmek elbette mümkün değildir. Ancak bunları ‘kesin bilgi’ olarak kabul etmek ve ona göre yorumlar yapmak da yanıltıcı olur. Aslında iyi niyetle yapılsa, kamuoyu araştırmaları siyasetçiye ve Türkiye’yi ‘idare edenlere’ yol gösterici olabilir. Bütün kamuoyu araştırma şirketlerini itham etmek de haksızlık olur. Ama umumiyetle, anketi yaptıran parti ya da kuruluşun hoşuna gidecek şekilde neticeler çıkması şüpheleri arttırıyor.
Tabii ki itiraz edilen ‘anket’ler, sadece siyasî partiler ve seçim tahminleriyle ilgili anketlerle sınırlı değil. Meselâ zaman zaman manşetlere taşınan ‘güvenilir kurumlar’ anketi de benzer şekilde itirazları hak ediyor. Vatandaşın itiraz ettiği icraatlara imza atan bazı kurum ve kuruluşlar, yapılan anketler neticesinde ‘en güvenilir kurum’ listesinde en üst sıraya yerleştiriliyor. Bu durum karşısında “Acaba bu anketler nerede yapılıyor?” sorusu geliyor. Meselâ, Türkiye’de yaşanan bir başörtüsü yasağı var. Vatandaşın büyük ekseriyeti bu yasağı haklı bulmuyor. Üstelik, yasağı haklı bulmayıp itiraz edenlerin arasında çok sayıda başörtülü olmayanlar da var. Buna rağmen, yasakları savunanlar güya ‘en güvenilir’ olabiliyor. Böyle bir ankete ne derece güvenebilirsiniz?
Anketler ve meydanlar tek başına ölçü olmaz. Geçmişte yaşanan bazı siyasî hadiseler de bunun delili. Türkiye’de siyaset yapan herkesin bildiği gibi, meydanları dolduran siyasetçilerin başında Osman Bölükbaşı gelirmiş. Ama o da bilirmiş ki, meydanları dolduranlar, seçim sandıklarını doldurmazmış. Her konuşmasında biraz da üzüntü ile, “Meydanları dolduruyorsunuz, ama yine de bana oy vermiyorsunuz. Bu ne biçim iş?” diye yakınırmış...
Anket yapan kuruluşların büyük bir sorumluluğu vardır. Anketler de netice itibarıyla belli bir disiplin ve kurala göre yapılır ve yapılmalıdır. Neticeler doğru-dürüst yorumlanmış olsa, gerçeğe yakın neticeler elde edilebilir. Ama hedef milleti yanıltmak ve gerçekleri ters-yüz etmek olursa doğru neticelere ulaşmak mümkün değildir. Elbette bütün araştırma firmalarını suçluyor değiliz. İşini ciddiyetle yapan ve doğruya yakın neticelere ulaşan firmalar vardır. Tam aksine, kamuoyunu yönlendirmeye matuf gayret sarfedenler de olunca, işini doğru yapanlar da töhmet altında kalıyor.
Anketlerde en kolay olan “büyük parti”lerin oyunu tahmin etmektir. Zor olan ise, ‘baraj sınırında’ gezdiği kabul edilen partilerdir. Zaten tartışma da bu noktada başlıyor. Hangi parti barajı aşacak, hangi parti aşamayacak? İnsanları yanıltan bir nokta da, bir önceki seçimde ortaya çıkan tablodur. Bazıları, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesi kurulan ve kısa sürede sürpriz yapan bir partinin bu seçimlerde de sürpriz yapacağını düşünüyor. Delilimiz yok, ama biz böyle düşünmüyoruz. Çünkü o seçim döneminde ‘ilk’ olması sebebiyle ve elinde bulunan maddî imkân ve medya gücüyle insanları hipnotize etme imkânı olmuştu. Peki, bu seçimde aynı şeyi yapması mümkün mü? Bir parti ki, düzenlediği bir ilk mitinginde 150 (yüz elli) kişiye hitap ederse, o partinin bütün Türkiye’de taban bulması ve barajı aşması mümkün olabilir mi? Bu gerçeğin yanında yeterli olmasa da aynı meydanlarda 3 bin, 5 bin kişi toplayan başka bir parti için ‘barajı aşamaz’ denilebilir mi? Yoksa, meydanlara daha az insan toplayan parti mi barajı aşar?
Son günlerde, tahmin edilemeyen sürpriz siyasî gelişmeler yaşanmazsa bugünkü anketlerin yanıldığını göreceğiz. Evet, seçimler her türlü sürprize gebe... Neticesi hayrolsun inşallah...
27.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|