AKP’ye yönelik eleştirilerinin dozunu arttırdığı için Yeni Şafak’taki yazılarına son vermek zorunda bırakılan ve görüşlerini kendi web sitesiyle konferanslarında dile getirmeye devam eden Ahmet Taşgetiren, “İslâmcı Kalvinistler” tartışmasını şöyle yorumluyor:
“İslâm üzerinde oynanan oyunun global ölçekte olduğunu; İslâmı yeniden tanımlama, içini yeniden doldurma, zihniyetleri yeniden oluşturma hareketlerinin olduğunu, bunun da küresel boyutta bir proje olarak sürdüğünü ifade ediyorum. Bütün zihinlere yönelik bir Protestanlaştırma, Hıristiyanlıkta olduğu gibi İslâmın içini değiştirme girişimleri olduğu biliniyor.”
(...) Taşgetiren, bu süreçte AKP’nin rolüne de dikkat çekiyor: “İkazlar yaptım. Meselâ ‘AK Parti üzerinden İslâmın tanımlanmasına zemin hazırlanmamalıdır’ diye yazdım. Birtakım güç odakları hem AK Parti’nin İslâmcı bir parti olmamasını istiyor, hem de bu parti üzerinden İslâm dönüştürülsün istiyor.” (Vakit, 1.2.06)
Bu bir ikilem. Ama aynı zamanda entegre bir projenin, birbiriyle çelişiyor gibi görünse de, gerçekte birbirini tamamlayan iki ayrı vechesi.
AKP bir taraftan “İslâmcı” kimliğinden adım adım uzaklaştırılmak istenirken, diğer taraftan bu değişim, partiye destek veren kitlelere de taşınmaya, böylece zaten hayli hasar görmüş olan dindar kimliklerin bir de AKP üzerinden aşındırılmasına çalışılıyor. (...)
Haddizatında, (...) siyaset yoluyla dinin tahribi mümkün değil. “İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz” diyen Said Nursî, bu gerçeğe yürekten inanmanın verdiği özgüvenle, siyaset âlemindeki çalkantılar sonucu dinin elden gidivereceği korkusuna kapılanların dinde hissesinin örümcek ağı gibi zayıf düştüğünü vurgular. Ve bu korkunun kaynağını cehalet, telâşın sebebini taklit olarak ifade eder.
Ancak bu iki faktörün, yani cehalet ve taklidin, herşeyde olduğu gibi dinî konularda da insanları yanlış yönlendirme ve saptırmalara açık hale getirdiği de gözardı edilmemeli. (...)
Bu çerçevede, vaktiyle “din adına” siyaset yapma iddiasıyla ortaya çıkıp, yıllar sonra bunun yanlış olduğunu fark ve ilân ederek, ama iktidar amaçlı yolculuklarını ara vermeden sürdürürken eski çizgilerini terk ettiklerini ispatlamak için birçok konuda ifrattan tefrite savrulma örnekleri sergileyen kadrolarca yönetilen AKP çok kritik bir yerde duruyor.
AKP’yi iktidara taşıyan kitleler içinde önemli bir yere sahip olan dindar kesimlerin özellikle yönetim kadrolarına yakın olanlarında gözlenen “iktidar nimetlerini paylaşma” eğiliminin getirdiği manevî erozyon, dinî hassasiyetlerin tedrîcen aşınması, hırs, lüks tüketim, israf, şatafat ve eğlenceye yönelme, marka tutkusu, haram-helâl ölçülerinden uzaklaşma gibi ârazlar, bu bakımdan son derece düşündürücü.
Gerek iç, gerekse dış siyasette parametreleri hakim güçler tarafından belirlenen “reelpolitik”in dayattığı şartlara teslim olunması sonucunda birçok konuda zulme rıza gösterme, hattâ ortak olma vebaliyle karşı karşıya kalınması da tehlikeli sonuçlardan bir başkası.
Taşgetiren’in sözünü ettiği küresel projenin en önemli basamakları siyasallaştırma, ticarîleştirme, maddîleştirme ve dünyevîleştirme. İslâma hizmet için yola çıkan cemaatlerin karşısındaki en tehlikeli tuzaklar da bunlar... (3.2.06)
04.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|