Müterake günlerinde Ankara’nın İstanbul’daki temsilcisi olan Refet Bele gelgitler içinde olduğu bir sırada Vahdeddin Han’ı ziyaretinde iskemleye kurulur ve bacak bacak üstüne atar. Bikes sultanı öyle aşağılar ki çizmelerini neredeyse burnunun deliğine sürter. Düşman çizmesi dost çizmesi olmuştur artık. Elbetteki maksadı sultanı aşağılamaktır. Neyse. Mahmut Abbas’ın fotoğraflarından birisi bana bu manzarayı hatırlattı. Hamas kökenli Başbakan Haniye’nin karşısında bir kurulması vardi ki görmeliydiniz. Bu kurulmayı hiçbir zaman İsrailliler karşısında yapamamıştır ve yapamaz zaten. Bu, iki surette izah edilebilir. Birinci suret: Mahmut Abbas imparatordur ve yanında oturan da uşaklarından birisidir. İkinci suret: Mahmut Abbas bir sömürge valisidir, Haniye de yerel bir yöneticidir.
Bu fotoğraf karesini bir kenara not ettikten sonra Abbas’ın son fotoğraflarına bir bakalım. Karzai ile birlikte Amerikan taşeronlarından olan Talabani ile bir mecliste görülüyor. İtilmişlik kakılmışlık haliyle Talabani ile Mahmut Abbas sarmaş dolaş gözüküyorlar. Neredeyse sermest olmuşlar. Bununla birlikte, Suud Kralı Ürdün’ü ziyaret etmesi sırasında görüşme bekleyen Mahmut Abbas’a yüz vermiyor. Hatta bir defasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da İsrail manevraları ve geciktirmesi yüzünden iki saat rötarlı bir şekilde İsrail’den Filistin tarafına geçmiş ve Mahmut Abbas’ı bekletmişti. Buradan şuraya varmak istiyoruz: Kendi halkına nasıl muamele edersen öyle muamele görürsün. Kendi başbakanına yukarıdan bakarsan sana da yukarıdan bakarlar. Oslo’dan beri İsrail’in amacı kendi adına Filistin’i yönetecek bir aracı bulmaktı. Bazen milletler sömürgecilerin aracı olurlar. Bazen de yönetici elit veya yerli yöneticiler bu vazifeyi bir şekilde görürler. İsrail Filistin için aynen bu modeli düşünüyordu. Bundan dolayı da İsrail başbakanlarından Rabin veya bir diğeri Arafat için ‘subcontractor’ yani taşeron ifadesini kullanmıştı.
***
Arafat taşeronluğa ve Oslo sürecine direndi ve bunu hayatıyla ödedi. Direnmeyenler veya taşeronlar ise yerine geldi. Bugün Camp David II zabıtları göstermektedir ki aslında Arafat kendisine dayatılan ve ne Filistinlilerin ne de Arapların razı olduğu bir barış modelini içine sindirebiliyordu. Filistin’in onurunu kurtaran bir barış istiyordu ama karşı taraf ile mesafenin de kapanmaz olduğunu farketmişti. Bundan dolayı anlaşmaya serin duruyordu. Clinton ve Ehud Barak Arafat’ı zorladı ama Arafat bu zorlamaya gelmedi ve bundan dolayı onlar nazarında kötü adam oldu ve kendisini siyasi bir kadavra haline getirdiler.
Geriye Şaron’un da arzuladığı gibi ya yeniden sürgüne gitmesi ya da mezara girmesi gerekiyordu. Hamas’ın Gazze operasyonundan sonra ele geçirdiği belgelere göre bizzat Arafat’ı Muhammed Dahlan İsrail’den elde ettiği yavaş zehirleyici maddelerle zehirlemişti. Önce Arafat’ın siyasi hayatını, ardından da fiziki hayatını bitirdiler. Arafat’ın yapmadığı taşeronluğu bugün Mahmut Abbas’a yaptırmak istiyorlar. Maalesef bu noktada Mahmut Abbas çok çapsız ve aynı zamanda yüreksiz çıkmıştır. Hamas yetkililerine göre Fetih sürgünden döndükten ve Özerk Yönetim kurulduktan sonra İsrail kendi namı hesabına çalışan 3 bin kişilik işbirlikçi ordusunun Filistin güvenlik birimleri içinde eritilmesini veya birleştirilmesini istemiş. Özerk Yönetim de bunu kabul etmiş. Hamas işte kendilerine karşı darbe hareketini Filistinli güvenlik güçlerine sızan ve hatta başına geçen bu işbirlikçi zümrenin organize ettiğine inanıyor. Tel Aviv’deki Amerikan irtibat subayı Keith Dayton işbirlikçilerle Temmuz veya Ekim’de Hamas’ın kurumlarına karşı bir darbe planı üzerinde anlaşmış. Gün kesmişler. Bunun üzerine Hamas da onlardan öğrendiği önleyici bir darbe ile ( Pre-emptive Strike) tehlikeyi savuşturmuş ve bertaraf etmiş.
***
Esasında Hamas’a yönelik bu işbirliği sadece işbirlikçilerin bir marifeti değil elbet. İsrail Nablus’da bilinen Hamas’ın silahlı hücresini çökertiyor ama onun yerini alan yeni hücreye ulaşamıyor. Bunun üzerine Filistin yönetiminden yardım istiyor. Arafat ise yeni komuta zincirini artık kendisinin de bilmediğini söyleyerek İsrail’in istihbarat talebini geri çeviriyor (HAMAS: Bora Bayraktar, KaraKutu, s:120). Demek ki işbirliği sadece işbirlikçiler çerçevesiyle sınırlı değil. Burada Tarık Hammud gibi Hamas’a yakın Filistinli gözlemciler, Fetih’in sadece dahilde Hamas’ın önüne kesmediğini ve işlerini zorlaştırmadığını, aynı zamanda AB nezdinde de Hamas hükümetine abluka ve mali kuşatma uygulanması için Mahmut Abbas’ın bizzat devreye girdiğini ve girişimde bulunduğunu söylüyorlar. Normal bir gözlemci haklı olarak buna inanmak istemeyebilir. Lakin Abbas Gazze ile Mısır arasına Türkiye de dahil İslâm aleminden veya Batı’dan uluslararası güç yerleştirmek istiyor. Bu anlamda, Fethülislam’a karşı Lübnan Ordusuna Amerikan yardımı akla getirilebilir. Yine Mahmut Abbas ile Sinyora hükümeti mukayese edilebilir. Hepsi mümkün. Ama Mahmut Abbas İsrail’le görüşmeleri boykot etmezken Hamas’la temasları kesmesi anlaşılabilir bir durum değil. Böyle olunca dost düşman birbirine karışmış oluyor. Mahmut Abbas Gazze ile Mısır arasında yabancı asker isteyeceğine İsrail ile Filistin arasına yabancı asker istese daha iyi olmaz mı?
Burada Filistin mücadelesi ekseninde büyük bir kırılma ve anlam kayması yaşanıyor ve bu anlam kayması kademe kademe Mahmut Abbas’ı İsrail’in elinde esir durumuna düşürdüğü gibi Arafat’ın fiiilyatta reddettiği taşeronluğa da yaklaştırıyor. İslâmi Cihad hareketi sözcülerinin ifade ettiği gibi, Mahmut Abbas’dan beklenen Hamas’a gösterdiği tavrı İsrail’e göstermesidir. Veya tersinden İsrail’e gösterdiği yumuşaklığı Hamas’a da göstermesidir. Düşmanı bırakmışlar birbirlerinin ayağına ateş ediyorlar.
04.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|