Acaba ölüm gelse nasıl duygular içerisine girerdik? “İyi ki şu şu güzellikleri yapmamda Rabbim muvaffak kıldı. Gözüm arkada değil” mi derdik? Yoksa “Şunları şunları yapsaydım! Niye bana verilen bu fırsatı gerektiği gibi değerlendiremedim” mi derdik?
Ebû Hüreyre’nin (r.a.) vefat edeceği zaman ağladığını görenler “Niye ağlıyorsun?” diye sormuşlar. O da şu cevabı vermiş: “Yolun uzaklığı, azığın yokluğu, sarp ve dik yokuşlar ve nihayet Cennete mi, yoksa Cehenneme mi konulacağım korkusu beni ağlatıyor.”
Bilâl-i Habeşî’nin (r.a.) vefatını hisseden hanımı, “Vah vah, ne kadar mahzunum” diye ağladığında Hz. Bilâl (r.a.) onu şöyle rahatlatmış: “Oh oh! Ne kadar neşeliyim, yarın dostlarıma, Hz. Muhammed (asm) ve arkadaşlarına kavuşacağım.”
Yezid er-Rekkaşî’nin ölüm döşeğinde ağladığını görenler sebebini sormuşlar, o da, “Kaçırdığım gece teheccüdlerine ve gündüz oruçlarına ağlıyorum” dedikten sonra kendine yönelip şöyle demiş: “Ey Yezid! Senin yerine, kim namaz kılıp oruç tutacak ve Allah’a yaklaştırıcı ameller yapacak?” Sonra da çevresindeki dostlarına “Yazıklar olsun size ey dostlarım! Gençliğinize aldanmayınız. Başıma gelenlerin başınıza da geleceğini görür gibiyim.”
Bir Cuma günü vefatı esnasında Cüneyd-i Bağdadî’nin yanında bulunan Ebû Muhammed Cerirî, onun Kur’ân’ı hatmettiğini söyler. “Bu durumdayken de Kur’ân okunur mu?’ diye sorduğunda şu cevabı alır: “Bu işi yapmaya benden daha muhtaç kim var ki? İşte defterim dürülmekte.”
Ömrü boyunca mahzun olan Şamlı Mekhûl’ün öleceği sırada güldüğünü görenler sebebini hayretle sormuşlar: “Neden gülmeyeyim ki?” demiş “Sakındığım ve çekindiğim dünya, şeytan ve nefisten kurtulma zamanı yaklaştı. Ümidim ve emelim olan sevgilim Allah’ın huzuruna hızla çıkmak üzereyim.”
İmam Şiblî’nin ölüm esnasındaki durumunu soranlara hizmetinde bulunan Cafer b. Nusayr şu cevabı vermiş: “Şiblî ölümü sırasında bana dedi ki: ‘Bir dirhem borcum vardı. Ondan kurtulabilmek için alacaklıya binlerce dirhem verdim. Şu anda bile kalbimi o dirhem meşgul ediyor.’”
“Sonra Şiblî, ‘Namaz için abdest almama yardımcı ol’ dedi. İstediğini yaptım. Ama sakalını hilâllemeyi unutmuştum. Şiblî’nin dili tutulmuş olduğu halde elimden tuttu, sakalını aralattı ve vefat etti.’”
Cafer ağlayarak hem bunları anlatıyor, hem de Şiblî’nin ömrünün sonuna kadar Şeriatın âdâbından bir tek edebi ihmal etmediğini söylüyordu.1
İşte büyüklerin son anları!
Dipnotlar:
1- Daha geniş bilgi için bkz: İhyâ-u Ulûmi’d-Din (Ali Arslan Terc.) , 10:341-397.
04.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|