Almanya’nın önemli şehirlerinden Köln’de yapılmak istenen ‘minareli cami’ büyük bir tartışmaya vesile olmuş. Bazı Alman yöneticiler, 2 bin kişilik cami projesinin “kendilerini kötü hissetmelerine sebep olduklarını” söyleyip, projeye karşı çıkmış.
Tabiî ki Alman toplumunun hepsi böyle düşünmüyor. Orada da camilerin yapılmasına maddî ve manevî destek sağlayan Alman yöneticiler vardır. Bazı Alman yöneticilerin cami aleyhindeki beyanları üzerine değerlendirme yapan “cami cemaati” ise, aşırı tepki gösterip bütün Alman yönetici ve vatandaşlarını bir kefeye koyma yanlışına düşmüşler.
Almanya’da minareli, hatta gündüz vakitlerinde “Ezan-ı Muhammedî” okunan camiler de var. Dolayısı ile, bütün bir Alman toplumunu “cami aleyhtarı” şeklinde görmek ve göstermek doğru olmaz. Ama her toplulukta olduğu gibi, Alman toplumunda da “cami aleyhtarı” bir kitle vardır ve bu da ‘normal’ kabul edilmelidir.
Gazetelere yansıyan haberlere bakılırsa, “cami aleyhtarı” kitle, kendilerine göre seslerini duyurabilmek için özel pankart ve afişler de hazırlamışlar. “Cami düşmanlığı”nı hatırlatan afişlerle yürüyüşler de yapılıyormuş. (Sabah, 6 Temmuz 2007)
Bu noktadan itibaren, Müslümanların sorumlulukları akla geliyor. Nasıl ki, İslâmiyet ile ‘terörü’ bir arada düşünenlere fırsat veren ‘dinde hassas, ama muhakeme-i akliyede noksan olan’lar var ise, meydana gelen “cami düşmanlığı”nda da bazı safdillerin sorumluluğu vardır. 3 milyona yakın Müslümanın yaşadığı Almanya’da ve dolayısı ile Avrupa Birliği’nde “güzel örnek”leri çoğaltmak durumundayız. “Doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu” fiillerimizle ortaya koyabilmiş olsaydık, Köln’de ya da başka bir şehirde cami yapılmasına karşı çıkan bir grup destek bulabilir miydi?
Bu bakımdan, cami yapılmasına karşı çıkan fanatikleri haklı olarak tenkit ederken, onlara bu imkânı, bu fırsatı verenleri de ikaz etmeliyiz. “Barış dini İslâm”ın yanlış anlatılması ve tanıtılması, bu ve benzeri ‘tepki’lere sebep oluyor. Çünkü insan, bilmediği şeye ‘düşman’ olur. Din, İslâm, Müslüman, Kur’ân gibi kavramlar sözkonusu olunca; İslâmı tanımayan Avrupalıların aklına hep olumsuz mesajlar geliyor ve ‘intihar bombacıları’ gibi kavramlarla birlikte bu ifadeler kullanılıyorsa burada Müslümanların da kabahati olabilir.
Küçük örneklerini Türkiye’de de gördüğümüz ve İslâmı gerçek anlamıyla bilmedikleri için ‘düşman’ olduklarını tahmin ettiğimiz kitleler, haliyle Avrupa ve dünyanın başka ülkelerinde daha aktif durumdalar. Yapılması gereken şey, gerek Türkiye’de ve gerekse dünyanın diğer ülkelerinde “doğru İslâm”ı ve “İslâmiyete lâyık doğruluğu” fiillerimizle ortaya koymaktır.
Bu ‘zor’u başardığımız ölçüde kalpler İslâma teslim olmaya devam edecek...
08.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|