Ayrılık en çok acı veren hayat halidir.
“Ölüm Allah’ın emri şu ayrılık olmasaydı” diyen şair, ayrılığın acı hicranını dile getirmiştir.
Birçok küskünlük ve dargınlıklar ile neticelenir.
Hüzün verir, keder verir, ıstırap verir.
Acıdır ayrılık.
Ayrılanı ve ayrı kalanı da içten içe yakar.
Gurbet elleri, dost hasreti, inadından ayrılıktan zevk alan insanlara vardır.
Onu bir murat alma şekline dönüştürüp intikam hissini tatmin etme şekline döndürenler de olur.
Halbuki şefkat ve merhametin gereği, ne olursa olsun terk etmeme, mutlaka ortak bir noktayı bulma gibi pozitif yaklaşımlar varken, o inat ile ayrılığı ve küskünlüğü, hatta kötü zannı hayatına ortak etmeye çalışır.
Dünya bu.
Hele insan. Anlatılmaz ve anlaşılmaz halleri vardır.
Başkalarına arslan kesilen nice insanlar vadır ki kendi kendine kaldığında iç muhasebesi yaparken bunun farkına varır.
“Ben neden yaptım?”
“Neden kızdım?”
“Neden ayrıldım?”
“Neden üzdüm?” diye hayıflananlar da olur.
Bunun panzehiri insaftır.
Büyükler öyledir.
“Başkalarını sık sık affedin” diyen merhum Zübeyir Gündüzalp, “Kendinizi ve nefsinizi asla affetmeyin” demişti.
Zira “Büyüklüğün şe’ni, tevazu ve mahviyettir. Tekebbür ve tahakküm değildir. Demek tekebbür eden sabiyy-i müteşeyyihtir (çocuk mizaçlı şeyh). Siz de büyük tanımayınız” diyen Bediüzzaman Hazretleri, ayrılıkların kaynağının “ben”lik olduğunu belirtir.
Tarihte yüksek mefkureleri ve orduları yakan ve yıkanın, bu ayrılıklar olduğuna şahit olmaktayız.
İşte, yiğidi falan-filan bitirmez. Ayrılık bitirir.
05.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|