İstanbul aynasında, sadece müzik
dünyasından iki Avrupa görüntüsü...
Bu gizemli şehir, Asya ile Avrupa’yı madden birleştirdiği gibi ister istemez mânen de bir araya getiriyor. (Peyami Safa’nın “Fatih-Harbiye” romanını, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Ezansız Semtler” şiirini hatırlayın…)
“Avrupa’nın medeniyetinin bilim ve teknolojisini mi, yoksa kılık kıyafeti ve yaşam tarzıyla tamamını mı alacağız?” İşte iki yüz yıla yakın bir zaman diliminde aydınlarımızın içinden çıkamadığı soru…
Bediüzzaman Hazretlerinin Avrupa medeniyeti üzerine yaptığı tesbitler bugün de geçerli. Onun Avrupa medeniyetini iki kategoriye ayırarak incelediği bahisleri İstanbul aynası üzerinde görmek o kadar net ki!
Sosyal hayata faydalı san'atları, adalet ve hakkaniyete hizmet eden fenleriyle “Birinci Avrupa”, medeniyetin çirkinliklerini, güzellik zannederek insanlığı sefahate ve dalâlete götüren bozulmuş “İkinci Avrupa”. (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 119)
İşte İstanbul aynasında, sadece müzik dünyasından iki Avrupa görüntüsü:
Birinci Avrupa’dan “Allah’ın
güzel isimleri” fotoğrafı…
İstanbul’da yaz mevsimi, müzik dünyasının en hareketli zamanları. Dünyaca ünlü müzisyenler, kültür başşehrinee geliyorlar ve hayranlarına san'atlarını icra ediyorlar.
Sözgelimi, basından takip ettiğimiz kadarıyla geçtiğimiz günlerde Sir John Tavener’ın Aya İrini’de seslendirdiği “Allah’ın Güzel İsimleri” adlı konser muhteşemdi. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) ile British Council işbirliğiyle düzenlenen ve 200’ü aşkın müzisyenin, eseri Arapça orijinaliyle seslendirdiği konser öncesi İngiltere’nin en büyük klasik müzik bestecilerinden Tavener’a, İKSV tarafından İstanbul Müzik Festivalinin “Yaşam Boyu Onur Ödülü” verilmişti.
Konuşmasına “Selâmun Aleyküm” diyerek başlayan Sir John Tavener da dünyada en çok sevdiği şehir olan İstanbul’a önceki gelişinde aşık olduğunu, burada bulunmaktan onur duyduğunu kaydetmişti. Tavener, Hz. Muhammed’in (asm) “Allah güzeldir ve güzelleri sever” sözünü hatırlatarak, çatışmaların eskisi gibi olmadığını, barışa ulaşabileceğini ve dünyanın huzura kavuşabileceğini düşündüğünü dile getirerek insanın Allah’ı kalbiyle hissedebileceğini anlatmış, “Sufizm de, tasavvuf da beni derinden etkileyen düşüncelerdir. Burada bugün dinleyeceğiniz besteyle sizler de buna katkıda bulunmuş olacaksınız” demişti.
(24.06.2007, Yeni Asya)
İkinci Avrupa’dan “Sevgiden
nefret ediyoruz” fotoğrafı…
Uluslar arası organizasyonla İstanbul’da konser veren bir san'atçı daha vardı! Marilyn Manson… Satanist (Şeytana tapan) figürlerle cilâlanan konser fotoğraflarına bakıp, haber yorumlarını okuyunca, “Dâvet edende kabahat!” diye düşünmeden edemedim. Avret mahallini açarak söylediği “Sevgiden nefret ediyoruz, nefreti seviyoruz” şarkısına alkış tutan ellerin huzur-u İlâhiye açılan eller olması için duâ etmekten başka ne yapılabilir ki?
Ya “Manson” hayranı küçük oğlunu “Manson” makyajıyla konsere getiren anne babanın basireti için söylenebilecek söz var mı?
Sanırım konserle ilgili en can alıcı yorumu “İkonlar çağının sonu mu geldi?” başlıklı yazısıyla hayal kırıklığına uğrayan Aylin Varol yapmıştı: “Güneşin altında yeni bir şey yok. Söylenenler söylendi, var olan bütün müzik türleri denendi, bütün ideolojiler tükendi, giyilecek her kıyafet çizildi, bütün akımlar geldi, geçti… Peki içimizdeki o sonsuz boşluğu kim dolduracak şimdi?” (Milliyet, 4 Temmuz 2007)
O sonsuz boşluğu sahte ilah(!) “Manson”un dolduramayacağı açık, çünkü onun hastalıklı ruh dünyası ve bedeniyle kendisine bile hayrı yok. Dâvete gelirken organizasyon komitesinden istediği malzemeler ne kadar da ibretli. “Astım hastası olduğum için tüm seyahat boyunca iki oksijen tüpü yanımda olacak…”
Evet, evet sahte ilâh ve ikonların çağı bitti… Şimdi hakikat arayışlarının peşinde yeni bir dönem başlıyor…
08.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|