Malûmunuz…
İnatlaşma arayışında (!) konusuz (?) kaldığımız günlerde, söylenenleri dinlemeyip de bir fincan suda fırtına kopartmak isteyenlerin körüklediği bir konu vardı: İstanbul, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi binasının yıkılması.
Bizzat Kültür Bakanı’nın, bakanlık yetkililerinin; “Mevcut bina ihtiyaca cevap veremiyor… Bu haliyle onarmaya kalkmak, yıkıp yerine daha iyisini ve yenisini yapmaktan pahalı… Mevcut binayı yıkıp; çağın gereklerine uygun çok amaçlı bir kültür merkezi yapacağız!” uyarılarına kulak asmayanlar hiç de az değildi o günlerde…
Hatırlarsınız…
İlk olarak 2003 yılı Ağustos ayı içinde, dönemin İETT Genel Müdürü’nün yaptığı bir açıklamayla Taksim’deki AKM binası gündeme gelmişti… Ben de İETT’ye garaj arayışı tartışmalarından hareketle, 25–26 Ağustos 2003 tarihlerinde iki gün üst üste “AKM hemen yıkılmalı” başlığıyla iki yazı yayınlamıştım bu sütundan…
İşte o yazımda, ismini vermeyen AKM yöneticisiyle, görüşlerini medyayla paylaşan bazı san’atçıların görüşleri de yer alıyordu. Konuyla ilgili olarak o günlerde Doğan Hızlan da “AKM’nin otoparkına dokunmayın!” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Yazısına; “Anlaşılıyor ki bu projeyi yapanlar, hayatlarında AKM’ye uğramamışlar; ne dinleyicisini, ne seyircisini, ne sergi ziyaretçisini tanıyorlar. Hele orada çalışan san’atçıların çalışma koşullarından, nasıl yaşadıklarından, bu otoparkın onlar için hayatî önem taşıdığından haberleri yok.” diyordu sayın Hızlan. Ve söz konusu yazısını şu duyuruyla noktalıyordu o gün: “AKM’ye gidenler, san’atçılar, san’atseverler. Bu yanlış projeyi durdurmak için savaşalım.”
İşte aradan geçen sürede tartışmalar daha bir alevlendi.
Yapılan resmî açıklamalar, verilen sözler, ekranlardan yapılan taahhütlere kimse kulak asmıyordu o toz duman içinde…
Ve sanki sadece “…projeyi durdurmak için savaşalım…” uyarısı etrafında tam bir “savaş” yaşanıyordu… Topyekûn!
Öyle ki… AKM önünde toplanan siyasetçiler, sivil toplum örgütleri temsilcileri ve san’atçılar, hükümetin adına bile tahammül edemediğinden AKM’yi yıkmak istediğini iddia etmekte bile bir sakınca görmüyorlardı…
Hafta başında, sayın Doğan Hızlan’ın “AKM’yi yıkmayın diye yazdım ama…” başlıklı yazısını görünce, doğrusu sevindim…
Ama nedense aklıma hemen, Nasreddin Hoca’nın, ağaçtan düştükten sonra durumunu sorarak koşanlara; “- Aman sizler dokunmayın bana! Daha önce ağaçtan düşmüş birini bulun… Benim derdimden ancak o anlar!” demesi geldi!
Geçtiğimiz hafta sonunda İKSV’nin düzenlediği Uluslararası Müzik Festivali faaliyetlerine katıldığını söyleyip, izlediği sanatçıların isimlerini zikrettikten sonra sayın Hızlan bakın neler yazıyordu köşesinde; “AKM’nin yıkılıp yeniden yapılması gündeme geldiğinde, yıkılmasını istemeyenlerden yana oyumu kullanmıştım.
Kültür Ve Turizm Bakanlığı, Sakarya Üniversitesi’nden aldığı raporun bir nüshasını bana göndermişti. Raporda, binanın yıkılması önerilmiyordu, ancak depreme karşı dayanıksızlığı, eskimişliği belirtiliyordu.
İki gece üst üste birinci sıradan konseri dinlerken, her an kayıp düşme tehlikesi yaşadım. Koltukların eğimi öylesine artmış ki, herkes kayıyor, ikide bir geriye çekilme hareketi yapma mecburiyetinde kalıyordu.
Yıkılsın diyemiyorum, çünkü onun yerine kullanılacak sahne yok, eğer Kültür Ve Turizm Bakanlığı bir yer bulursa o zaman belki yıkıcılara katılabilirim.
Sahnenin döşemesi dahi eskimiş, çünkü iskemlelerin demir ayaklarının lastikleri bile kopmuş, tahtaları kazıyor.
İKSV, burada konser verilmeden önce havalandırma sistemini her yıl onartıyor, iki gün dayanıyor. Buna rağmen salonun soğutulması yetersizdi. Onarımı yapan kişi, artık bu yıl son kez tamir edebileceğini, gelecek yıl bu sistemin iflâsını ilân edeceğini söylemiş.
Eğer AKM’de ısrar edilecekse, içinin boşaltılması, dış cephenin –önemliyse- korunması, ama binanın her tarafının yeniden yapılması şart.”
Kendi sektörlerinin AKM’de düzenlediği faaliyetlere bile katılmayan ama “AKM’yi yıktırmayız!” nümayişinde AKM önünde yer alan bazı sanatçıların da sayın Hızlan’ın bu yazısından sonra en azından “savaş”tan vazgeçeceklerini ve makul düşünmeyi öğreneceklerini umuyorum…
Sayın Hızlan’ın bu satırlarını okuduktan sonra, Nasreddin Hoca’yı boşuna hatırlamadığıma da hak vermişsinizdir umarım.
Neredeyse 20 yıldır çeşitli vesilelerle programlar düzenleyip, soyunma odalarından teknik donanımına kadar eskimesini içinden takip edegeldiğim AKM’nin, İstanbul’un ve kültür san’at sevdalılarının gerçek anlamda hizmetinde olabilmesi için yıkılmasının ve yerine çok daha geniş amaçlı yenisinin yapılmasının şart olduğunu “gözlemci” konumumla yazmıştım. Taa ilk günden.
Oysa “yıktırtmayız” diyenlerin önemli bir bölümü, AKM sırtından da siyaset yapmak peşindeydi. Bu açıdan bakınca, öylelerinin kendine gelebilmesi adına sayın Hızlan’ın bu geri adımının, - en azından bu konuyla ilgili olarak- mantığın hâkim olabilmesi açısından önemi büyük.
AKM personelinin konuyla ilgili şu açmazını da dikkatlerinize sunmak istiyorum…
AKM içinde çalışanlara, sadece; “Burası da yıkılacakmış…” dediğinizde; “ Burası İstanbul’un en köklü san’at yuvası! Yıkılır mıymış böyle bir yapı? Bizim de ekmek kapımız!” cevabını alıyorsunuz…
Aynı kişilere; “Ama binanın tesisatları çok eskimiş… Elektrik aksamı güvensizmiş…” gibi eksikleri hatırlattığınızda ise aldığınız cevap; “ Hiçbirimizin can güvenliği yok ki!” deyiveriyorlar…
Sanırım Nisan ayı içinde, operacıların provası esnasındaki kopan bir makaranın düşmesi sonucu iki sanatçının yaralanması da “savaş”ta gedik vermemek adına pek gündeme gelmeyiverdi!
Şimdi bir kere daha umarız ki; akıl ve mantık, sağduyu konuya hâkim olur. Taraflar iyi niyetle plan ve programlarını açıklarlar ve inşaat halindeki kültür merkezlerinin yapımına hız verilip, AKM de bir an önce yıkılır. Ve yerine; İstanbul’a gerçekten yakışacak –sadece kültürel açıdan- çok amaçlı, çok salonlu, çok koltuklu modern bir bina yapılır.
Böyle bir binayı yapacak olanlar da katkıda bulunacak olanlar da kültür ve san’at tarihindeki yerlerini alırlar.
Umarım ve dilerim ki; İstanbul, asla 2010 yılına, bu isminden başka değer taşımayan binayla girmez!
08.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|