Hemen her seçim döneminde olduğu gibi, bu seçim döneminde de, ihtilâl anayasasından kurtulmamız gerektiği hatırlatılıyor. 1980 ihtilâlinin ‘hediyesi’ olan 1982 Anayasasının, Türkiye’nin şartlarına uygun bir anayasa olmadığı ortada.
1982 Anayasasından kurtulmak gerektiği hususunda sivil toplum kuruluşları arasında bir mutabakat sağlanmış görünüyor. Farklı dünya görüşlerine mensup kişi ve kuruluşlar, bu taleplerini ilân ediyor. Meselâ; İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, MAZLUMDER, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi temsilcileri yeni parlamentodan; yeni, sivil, insan haklarına dayanan bir anayasa beklediklerini açıklamışlar. (Yeni Asya, 5 Temmuz 2007)
Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, ‘sivillerin hazırladığı bir anayasa’ değil, hazırlanacak anayasanın; anlayış bakımından ‘sivil’ olmasıdır. Çünkü, gerçekte ‘sivil’ olduğu halde, anlayış ve yaklaşım olarak ‘üniformalı’dan daha fazla ‘ihtilâlci’ olan ‘uzman’lar da vardır.
Çeyrek asırdır tartışılan konuların başında 1982 İhtilâlinin hazırlayıp millete dayattığı anayasa vardır. Bildik bileli bu konu tartışılır ve hemen her siyasî parti bu anayasanın değişmesi gerektiğini söyler. Mevcut anayasa, tâ başlangıcından beri problemlidir. Mevcut anayasanın en büyük kabahati, millete ‘zorla’ ve aldatmayla kabul ettirilmiş olmasıdır. Anayasanın halkoyuna sunulduğu şartları biliyoruz. İhtilâl lideri, bütün Türkiye’yi meydan meydan gezerek anayasaya ‘hayır’ demenin ‘millet düşmanlığı’ ile eş olduğu anlamında konuşmalar yapmıştır. Kampanya süresinde, ‘hayır’ demek suç, ‘evet’ demek serbestti. Öyle ki, oylamada kullanılan ‘hayır’ anlamındaki oy kâğıdının renginden bahsetmek bile suç kabul edilmiş, bu yönde yayın yapan gazetelere kapatılma cezası verilmiştir. Hele hele siyasetçilerin, halkoyuna sunulan anayasa aleyhinde konuşması suçtan da öte ‘hainlik’ kabul edilmiştir.
Bütün bunlara ilâve olarak, anayasanın ne getirip ne götüreceği kamuoyunda tartışılamamıştır. İhtilâl lideri, milletin kulağına hoş gelecek sözlerle anayasayı savunmuş, milletin ve demokrasinin aleyhindeki maddeler ise ustalıkla gizlenmiştir. Meselâ, mevcut anayasanın ‘din dersi’nin mecburî hale getirilmesi ‘güzel bir örnek’ olarak sunulmuş ve halk bu yolla aldatılmaya çalışılmıştır. Bizzat ihtilâlin lideri, düzenlenen mitinglerde bu konuya değinmiş ve “Biz dindarız, bizim babamız da hacıydı” anlamında nutuklar atmıştır.
Tabiî ki konu etraflıca tartışılmayınca, hazırlanan anayasasın ‘iyi’ olduğu kabul edilmiş ve referandumda yüzde 90’ın üzerinde bir destekle geçer not almıştır. Ancak bu not, kesinlikle hür bir seçim sonrası değil, aldatma ve yanıltma sonrası gelen bir nottur. Milletin; bir an önce ihtilâlcilerden kurtulmak istemesi de bu neticenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Olan olmuş ve bu güne gelinmiştir. Yapılacak şey basittir: 1982 Anayasasını aratmayacak sivil bir anayasa şarttır. Her konuda mutabakat sağlamak kolay değil, ancak asgarî müştereklerde, belli başlı konularda ‘ortak nokta’da buluşup yeni bir anayasa hazırlanmalıdır ve hazırlanabilir. Bunu yapmak çok kolay olmasa da imkânsız da değildir.
Aradan çeyrek asır geçtikten sonra hâlâ ihtilâl anayasası ile yönetiliyor olmak, Türkiye için hüzün vericidir...
06.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|