Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Peygamberin "Yâ Rabbi, bunlar îmân etmeyen bir topluluktur" dediğini Allah biliyor.

Zuhruf Sûresi: 88

06.07.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Başkasının kusurlarını anlatmak istediğinde hemen kendi kusurlarını hatırla.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 245

06.07.2007


İktisat, bütün kâinatın düsturudur

Ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisat ve nezafet ve adaleti yapmadığından, umum mevcudâta muhalefetinle, mânen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudâtı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?

Evet, ism-i Hakîmin cilve-i âzamından olan hikmet-i âmme-i kâinat, iktisat ve israfsızlık üzerinde hareket ediyor, iktisadı emrediyor.

Ve ism-i Adl’in cilve-i âzamından gelen kâinattaki adalet-i tâmme, umum eşyanın muvazenelerini idare ediyor. Ve beşere de adaleti emrediyor. Sûre-i Rahmân’da, “Göğü yükseltip âleme nizam ve ölçü verdi. Tâ ki adaletten ve dinin emirlerinden ayrılarak ölçüde sınırı aşmayın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle yerine getirin ve tartıyı eksik tutmayın” (Rahman Sûresi: 6-7) âyetindeki, dört mertebe, dört nev'î mizana işaret eden, dört defa mizan zikretmesi, kâinatta mizanın derece-i azametini ve fevkalâde, pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet, hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakikî zulüm ve mizansızlık yoktur.

Ve ism-i Kuddûs’ün cilve-i âzamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.

İşte, hakaik-i Kur’âniyeden ve desâtir-i İslâmiyeden olan adalet, iktisat, nezafet hayat-ı beşeriyede ne derece esaslı birer düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı Kur’âniye ne derece kâinatla alâkadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakaiki bozmak, kâinatı bozmak ve sûretini değiştirmek gibi, mümkün olmadığını bil.

Lem’alar, 30. Lem’a, 2. Nükte, s. 303-304

Lügatçe:

adalet-i tâmme: Tam adalet.

ahkâm-ı Kur’âniye: Kur’ân’a ait hükümler.

bedbaht: Kötü talihli.

cilve-i âzam: En büyük tecelli, görüntü.

derece-i azamet: Büyüklük derecesi.

desâtir-i İslâmiye: İslâma ait düsturlar.

düstur-u hareket: Hareket prensibi.

hikmet-i âmme-i kâinat: Kâinatın bütününü kuşatan hikmet.

iktisat: Yerli yerinde kullanım, lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınma.

ism-i Adl: Adaletle hükmetme anlamındaki Allah’ın bir ismi.

ism-i Hakîm: Her şeyi belli bir fayda ve

gayeye göre yapan anlamında Allah’ın bir ismi.

ism-i Kuddûs: Kâinattaki her şeyin temiz olmasını sağlayan, kusur ve noksanlıklardan uzak anlamında Allah’ın bir ismi.

mevcudât: Mevcutlar, varlıklar.

mizan: Terazi, ölçü, denge.

mizansızlık: Ölçüsüzlük, dengesizlik.

muvazene: Denge.

nezafet: Temizlik.

tanzif: Temizleme.

06.07.2007


Çamdağı’nda inşirah geceleri -1

(Çamdağı seyahatimin ruhumda uyandırdığı

inşirahlar hatırasına...)

Gün batıma yaklaşırken, üç genç patika yoldan hızla ilerliyorlardı. Sırtlarında çantalar ve ellerinde eşyalar vardı. Yorgun gözükmelerine rağmen etrafa dikkatle bakıyor ve çamların temiz kokusunu içlerine çekiyorlardı.

“Yoruldum yahu!” dedi en önde gideni.

“Bu yolda yok yorulmak... O hakkınızı bu patikaya ve bu dâvâya girerken kaybettiniz..”

“Ama yorulmak insanlığın gereği..”

“Sizi hanımevlâtları! Sıkın dişinizi, az kaldı Seyda’nın çeşmesine. Seyda’nın çeşmesinden su içmediğiniz ne kadar da belli. Aslında şöyle demeliyim; yıllarca Nurları okuyarak o mânevî çeşmeden içtiniz, ruhunuz hayat buldu. Şimdi de Seyda’nın çeşmesinden akan buz gibi leziz suyu için, cesediniz de dirilsin.”

Az sonra patika bitmiş ve yemyeşil bir ovada bulmuşlardı kendilerini. Eşyaları bir kenara bıraktılar ve ıssız dağlara yıllardır annesini görmemiş bir evlâdın annesine baktığı gibi baktılar.

“Nasıl buldunuz Çamdağını?” dedi Server.

“Harika bir yer burası. Manzarası çok hoş” diyerek sevincini dile getirdi Alptekin.

“Havası da çok temiz. Değil burada bir ay, bir sene kalmaya razıyım!” dedi İhsan da.

“Arkadaşlar! Çadırı bu ovaya değil, karşıda gördüğünüz tepeye kuracağız.”

“Allah’ın, Üstadımıza ekmek gönderdiği ağaç nerede?” diye sordu İhsan.

“Yine nimetlerle ilgileniyorsun, bakıyorum da” diyerek cevapladı Server. “İşte şu tepe! Çadırları kuracağımız yer.”

İhsan unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi heyecanla atıldı. “Yahu gerçekten kaç ekmek aldınız?”

Alptekin, İhsan’a mütebessim bir bakış attı. “Korkma, Seyda’ya ekmek gönderen Allah, ona gönülden bağlananlara da gönderir.”

Server söze girdi: “Ama Üstad az yermiş”

“Biz de az yeriz” diye cevapladı İhsan. “Hadi hadi” diyerek karnını işaret etti Alptekin. “Az yediğinden böyle oldun zaten.”

Server araya girdi. “Bıraksak akşama kadar lâkırdı edeceksiniz. Şimdi Çamdağı’nda yapacağımız programı konuşalım. Biliyorsunuz elimizde kıymetli bir hazine var. Kur’ân tefsiri Risâle-i Nurlar. Bu nimetin kıymetini bilmek zorundayız. Değişen zamana, şartlara ve olaylara nurlar penceresinden bakış açısı geliştirmek zorundayız.”

“Haklısın! Eğer değişen zamana ve olaylara nurlar penceresinden çareler üretemezsek bu nimetin şükrünü edâ edememiş oluruz, öyle değil mi?” dedi İhsan.

“Aynen öyle! Zübeyir Gündüzalp Ağabeyimizin o zor şartlar altında, önemli bir mercide karar verme durumunda iken ne yaptığını biliyor musunuz?”

“Ne yapmış?” diye sordu Alptekin.

“Eskişehir’e çekilip yeni hadiseleri Nurlara göre yorumlayabilmek için Külliyatı baştan sona bitirme kararı almış. Çamdağı’na da bu amaçla geldik, Risâle-i Nurlara bu temiz çevrede halisâne muhatap olmak ve anladıklarımızı birbirimizle paylaşmak için...”

“Evet Server” dedi İhsan. “Bu kararın, Seyda’nın çıktığı bu tepede yapılması daha etkili olacak.”

“Kesinlikle! Manevî bir havası var buranın. Bilhassa gece, o manevî havayı daha çok hissedeceksiniz. Burası Asrın Sahibine ev sahipliği yaptı. Yıldıznâmeyi yıldızları seyrederken okumak daha hoş olacak! Ben tefekkür ufkumuzun açılacağına inanıyorum. Bu arada İhsan da zayıflar herhalde.”

“Sanmam” dedi Alptekin. “Bu temiz havada iştahı daha da açılır. Allah katrana bir ekmek daha gönderse İhsan bizden habersiz yer bitirir!”

İhsan, Alptekin’e sadece kötü kötü bakmakla yetindi.

–Devam edecek–

Zübeyir ERGENEKON

06.07.2007


Nurdan Kıssalar

Azrâil (as) dahi bir perdedir

Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakka demiş ki: “Kabz-ı ervâh vazifesinde Senin ibâdın benden şekvâ edecekler, benden küsecekler.”

Cenâb-ı Hak lisân-ı hikmetle ona demiş ki, “Seninle ibâdımın ortasında musîbetler, hastalıklar perdesini bırakacağım; tâ şekvâları onlara gidip, senden küsmesinler.”

İşte bak: Nasıl hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenâlıklara mercîdirler ve kabz-ı ervâhta hakikat olarak olan güzellik, Azrâil Aleyhisselâmın vazifesine mütealliktir; öyle de, Hazret-i Azrâil dahi bir perdedir, kabz-ı ervâhta zâhiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemâline münâsip düşmeyen bâzı hâlâta mercî olmak için, o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlâhiyeye bir perdedir. Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir-i hakikiden.

Sözler, s. 264-265

kabz-ı ervâh: Ruhların teslim alınması, kabzedilmesi.

ibâd: Kullar.

şekvâ: Şikâyet.

tevehhüm: Zannetme, evhamlanma.

esbâb: Sebepler.

perdedâr-ı dest-i kudret: İlâhî kudret elinin önündeki perdelik.

tesir-i hakikî: Gerçek tesir.

06.07.2007


Nurdan Dualar

Allahım! İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi ihlâs sahibi olan ve ihlâsa eriştirilen kullarından eyle. Âmin, âmin.

Lem’alar, s. 170

***

Ey muhafaza edici olan ve koruyucuların en hayırlısı olan Allahım! Beni ve arkadaşlarımı nefsin ve şeytanın şerrinden, insanların ve cinlerin şerrinden, ehl-i dalâlet ve tuğyanın şerrinden muhafaza et. Âmin, âmin, âmin.

Lem’alar, s. 179

***

Allahım! Kalblerin derman ve devâsı, bedenlerin âfiyet ve şifası, gözlerin nur ve ziyası olan Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına salât ve selâm et.

Lem’alar, s. 221

...

Ona, Âl ve Ashabına günlerin aşireleri ve mahlûkatın zerreleri adedince salât ve selâm eyle.

Lem’alar, s. 311

***

Kâinatın umum zerrâtının, umum zamanlarındaki umum dakikalarının bütün âşirelerine darb edilip, hâsıl-ı darb adedince o zât-ı Ahmediyeye salât ü selâm, nihayetsiz hazine-i rahmetinden inmesini, Zât-ı Ferd-i Ehad-i Samedden niyaz ediyoruz.

Lem’alar, s. 321

06.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004