Osman Yağmurdereli, milletvekili seçildi. Henüz mazbatayı almadı, ama bir gazeteye şu demeci verdi:
“Magazin basınını düzelteceğim.”
Dikkat buyurun “basını” değil, “magazin”i diyor.
İsabet.
Peki, nasıl olacak bu?
Çünkü medya önce şöhret ediyor, parlatıyor.
Sonra çöpe atıyor.
Şöhretini korumak isteyenler ne yapıyor? Onlar da “medyayı kullanıyor.”
Seçim sonrası magazin gazetecileri Hülya Avşar’a soruyor:
“Milletvekili olsaydınız ne yapardınız?”
Cevap:
“İlk iş basın mensuplarını ortadan kaldırırdım.”
Magazinciler öfkelenmiş:
“Basın olmasaydı Hülya Avşar nasıl olurdu?”
Hatta üşenmemişler bir bir geçmişini ortaya dökmüşler:
“1982 yılında bir gazetenin düzenlediği güzellik yarışmasında birinci olarak adımını attı. Ardından yasak aşklarıyla gündeme geldi. Hülya Avşar şöhretini ayakta tutmak için attığı her adımı basına malzeme yaptı. Bu da Hülya Avşar’ın sanatçı değil, beğenmediği medyanın starı olmasını sağladı.”
Bravo! Medya yeni mi keşfetti bu “kullanılmışlığı?”
“Nasıl ünlü olduğu”nu gösteren fotoğraflara da yer vermiş.
Her iki tarafın yaptığı “etik” değil.
Magazin medyasının yazdıklarını herkes biliyor ve görüyor, ki yüzde doksan ya abartı, ya da yalan.
Neden “yalana dayalı?” Çünkü magazinin temel kaynağı “dedikodu”dur...
Dedikodunun temeli de "yalan..." Fısıltı ile çalışan gazeteciler her duyduklarını yazınca "etik" kavramı tartışılır hale geliyor. Yalan habere ilaveten müstehcen fotoğraf ise magazin medyasını besler.
Böylelikle “al gülüm ver gülüm” dönemi başlar. Kimi uzun sürer bu menfaat birlikteliği, kimi kısa zamanda bitiverir.
Bittiğinde ise “kılıçlar çekilir.”
Çiçeği burnunda milletvekili Osman Yağmurdereli’nin çağrısını ciddiye almak lazım. Çünkü, Yağmurdereli "magazin medyasına savaş açıyor"sa ortada çok ciddi bir problem var demektir.
Hangi ünlü var ki, "magazin medyası"ndan şikayetçi olmasın?
Şöhret bir "üzüm"se...
Magazin medyası onun bedeli...
25.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|