Gel, gül, geç bunlara
Efendim insanlar gerçekten farklı farklı. Kendilerini insanların morallerini bozmaya adamış insanlardan tutun; felâket tellâllarına, yaygaracılara, huzur bozuculara, dedikoduculara kadar var da var. Ve biz böyle insanlarla birlikte yaşıyoruz hayatı. Bazen yanı başımızda bir eş, bir çocuk, bir kaynana, bir akraba; bazen de işyerinde patron, mesaî arkadaşı, alış veriş yaptığımız bakkal; hatta daha öte-lerde ana muhalefet partisi li-deri, bir şeyleri yapamadığını itiraf edemeyen başbakan, işinin dışında her şeye karışan paşalar… Birisi bir kişinin moralini yok ederken; bir diğeri bir ülkenin moralini, enerjisini yok etmektedir.
Neredeyse özel beceri kurs-larına katılıp, anormalleştirme sertifikaları almış gibi eğitimliler beyefendiler, hanımefendiler.
Yine bir takım insanlar, çok güzel yapılmış işlerde, çok anlamlı atılmış adımlarda, projelerde, hizmetlerde kusur bulma konusunda hep bir numara olan tiplerdir. Yani onlar adeta eleştirel düşünce üretme konusunda kendilerinden daha iyi bir eleştiri yapan olduğunda kahro-luyorlar, kıskanıyorlar ve ‘Bu eleştiriyi neden ben yapmadım’ diye adeta çatlıyorlar.
Yelkenleri hemen bırakmamalı
Böyle insanlara karşı, seyirci olmak ve dinleyici konumda kalmak onlara müthiş zevk veren bir şeydir.
Benim moralimi bozmaya çalışan bir insana karşı, kurduğu cümleleri önce dinliyorum, sonra da ona, ‘Senin için çok üzgünüm. Gerçekten böyle bir düşünce içerisinde olmak, seni ciddî şekilde rahatsız ediyordur.’ diyorum. Ve onu da kapsayan bir çözüm önerisiyle, ‘gel, gül, geç, bunlara’ diyorum.
Adam cidden şaşırıyor. Atağı sonuç vermediği için üzülüyor, ama cazibeli karşı taktiğe de duyarsız kalamadığı için, biraz sonra bana katılıyor ve ‘gülümsüyor’. Biraz sonra, sanki az önce konuşan kendisi değilmiş gibi bir halet-i ruhiye içerisine giriyor.
Anlıyorum ki, her cümle, bizim toprağımıza uygun çiçek açıyor.
Her tenkide müsaade etmemek
Yine bir takım insanların kendileriyle adeta bütünleştirdikleri ‘eleştirel duruşlar’ dikkat çekiyor.
Eleştirmenin güzel tarafları var tabiî. Hele hele yapıcı eleştirilere sürekli açık durmak gelişmenin de bir yoludur.
Ancak hemen her meselede, kendisine düşen her söz hakkında, artık herkes ondan ‘bakalım nasıl bir eleştiri yapacak’ diye beklenir hale gelinmişse, bu kişi taşımış olduğu bu düşünce yapısı ile kısa zamanda kendi kendini yer hale gelecektir.
Özellikle yapılan tenkitler kendi-mize yönelik ise ve tenkitleri de hak etmiyor isek; bu yapılan tenkitleri değil kabul etmek, dinlemek bile gereksizdir. Eleştiri hakkı, kişiye yıkma hakkı vermez.
Böyle ortamları değiştiremiyor isek, terk etmek, en basit çözüm önerisidir.
Size bu konuda katılmıyorum
Konusu ve konumu ile ilgili haddi aşan insanlara karşı, ‘Size bu konuda katılmıyorum’, ‘Ben böyle düşünmüyorum’ cümlelerini, bir ‘kişisel hak’ olarak görmek ve söylemek çok önemli bir mesajdır.
Görüş ve düşüncesini kendilerine saklayanlar, çekimser kalanlar aslında yanlışın zemin bulmasına yardım ediyorlar demektir.
Geçenlerde, sürekli ilişkiler içerisinde bulunduğumuz beyefendi, açtı ağzını yumdu gözünü. Anlaşılan birisine fena halde kızmıştı.
Ona, ‘bir kişinin, sadece bir zaman diliminde, sadece bir organıyla yaptığı bir yanlışına odaklanarak, o kişinin bütün hayatına o yanlış penceresinden bakmak ve değerlendirmek doğru olmasa gerek’ dedim.
Kısa sohbetin biten cümlesi, ‘aslında haklısınız’ şeklindeydi.
Diyeceğim o ki, aklımıza, mantığımıza, inancımıza uymayan meseleleri seslendiren insanlara karşı, ‘Size bu konuda katılmıyorum.’ demek çok önemli, adeta ‘varlığımızı anlamlı kılan’ bir cümledir.
Her şeyin bir sebebi var
Tabiî ki sırf laf olsun diye böyle bir halet-i ruhiye taşımıyor insanlar. Haliyle onu etkileyen, onu böyle olmaya sevk eden bir takım sebepler bulunmaktadır. Bunlarında başında, ‘vatanı kurtaramama’, ‘âleme bir nizamat verememe’ gibi, elinin yetişmeyeceği meselelerde topyekün bir çözüm arayışı ve beklentisi gelmektedir.
Oysa ki ‘yüzde bir’lik bir gelişme çok önemli bir gelişmedir.
21.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|