Kendi çapında küçük bir imalathanesi vardır, kimseyi kırmak istemeyen yapısıyla hizmet vermektedir müşterilerine… Malının çok satılmasından ziyade kazancının helâl, alanın hayrını görmesini ister… Küçük hesaplarla kimseyi kaybetmek istememektedir, tevekkül ipine sağlam tutunmuştur…
Her müşterisi onun kadar sade ve safi düşüncede değildir; biri yüksek adette sipariş verir, bir bahaneyle almaz, elinde kalır onca mal… Daralır, derdini çare olmayanlara yakınmaz, sebeplere Hak adına müracaat eder…
Satın alması için başka birine gösterir malları… Ondan da olumlu sonuç almaz… Üzülmez, üzülmediği gibi hakikatli bir kıssa anlatır ona…
Vakti zamanında adamın biri padişahtan bir at ister, padişah vermez… Bir şeyler mırıldanır kendince… Adam oradan ayrılınca padişaha bir vesvese basar; acaba bu adam ne dedi? İçinde büyüyen duyguyu bastıramaz, o adamı buldurur, huzuruna çıkarır; sen ne mırıldandın o esnada?
Allah verme deyince padişah nasıl versin, dedim… Tevekkül hali padişahın çok hoşuna gider; ahırdan istediği atı seçtirir… Adam tevekkül mutluluğuyla yoluna gider…
Bu kıssayı dinleyen hakikatli adam malların tamamını alır, o da büyük bir sıkıntıdan kurtulur…
Kıssa kıssa içinde, hakikat yaprak yaprak… İbret nazarla bakana her şey bir hikmet ders…
Aynı dert içinde dermanı bulmak, darlıktan genişliğe geçmek, zorluk zırhını yırtıp kolaylığı bulmak inanmanın kuvvetine, tevekkülün derinliğine bağlı…
Sebepler örgüsünde hikmet renkleri görmek, hayatın hayrını bulmak; kârlı bir ticaret… Bereketli alış-veriş, almayı ve vermeyi Hak adına yapabilmekte, hakkında hayırlı olanı kuvvetli bir imanla isteyebilmekte, gerisini tevekkül gemisine yaslanıp bekleyebilmekte… O zaman zor zor değil, dert dert değil…
17.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|