Bu gün 2 Recep 1428.
Yeni bir Üç Ayların başlangıcı. Dünden itibaren Üç Aylara “Bismillah” dedik. Âlemi İslâma hayırlara vesile olmasını niyaz ederiz.
Recep, Şaban ve Ramazan aylarından müteşekkil Üç Aylar, maddî-manevî feyiz ve bereket aylarıdır. Bilhassa maneviyatta Üç Ayların açtığı feyiz ve bereket çeşmesinden uzak kalınmamalıdır.
Resûlullah Efendimiz (asm) bu mübarek aylar hakkında: “Recep ay’ı Allah’ın, Şaban ay’ı benim, Ramazan ay’ı ümmetimin ayıdır” buyurmuştur. Recep ay’ında Allah’ın gazabından ve Cehennem azabından Allah’ın rahmet ve mağfiretine sığınmalı ve her vesileyi Allah’ın rızasını kazanmak için bir fırsat bilmeli; Şaban ayında nafile ibadetler artırılmalı, feyiz ve sevap hanemiz rahmet bulutlarının bereket sağanağına tutulmalı; Ramazan ay’ında Cennet’e liyakat kazanabilecek derecede tezkiye-i nefs etmeli, nefsi kötülüklerden ve kalbi günah kirlerinden arındırmalı, farz oruç ve namazla Allah’ın her emrine, “Lebbeyk!” diyerek, kalbe rikkat, incelik ve duyarlılık kazandırmalıdır. Ve artık bu duyarlılığı, ömrün diğer günlerine teşmil etmelidir. Yani Üç Aylar bittikten sonra da arınmış ve tenevvür etmiş bir ruh ile koca bir hayat acı-tatlı göğüslenebilmelidir.
Bediüzzaman Hazretlerinin (ra), hapishanede bir üç aylar mevsimini (şuhûr-u selâseyi) mukabele ederken, yine aynı hapishanedeki talebelerine yazdığı bir mektubu, dilerseniz beraber takip edelim:
“Aziz, sıddîk kardeşlerim,
“Bu gün manevî bir ihtar ile sizin hesabınıza bir telâş, bir hüzün bana geldi. Çabuk çıkmak isteyen ve derd-i maişet için endişe eden kardeşlerimizin hakikaten beni müteellim ve mahzun ettiği aynı dakikada bir mübarek hatıra ile bir hakikat ve bir müjde kalbe geldi ki: Beş günden sonra çok mübarek ve çok sevaplı ibadet ayları olan şuhur-u selâse gelecekler. Her hasenenin sevâbı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyâde ve Ramazan-ı Mübârekte bine çıkar. Ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadîrde otuz bine çıkar. Bu pek çok uhrevî faideleri kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibâdet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i îmâna temin eden şuhûr-u selâseyi böyle bire on kâr veren Medrese-i Yûsufiye’de geçirmek, elbette büyük bir kârdır. Ne kadar zahmet çekilse, ayn-ı rahmettir. İbadet cihetinde böyle olduğu gibi; Nur hizmeti dahi nisbeten, kemiyet değilse de, keyfiyet itibarîyle, bire beştir. Çünkü bu misafirhanede mütemadiyen giren ve çıkanlar, Nurun derslerinin intişârına bir vâsıtadır. Bazen bir adamın ihlâsı, yirmi adam kadar fâide verir. Hem Nurun, sırr-ı ihlâsı siyâsetkârâne kahramanlık damarını taşıyan, Nurun tesellilerine pek muhtaç bulunan mahpus biçareler içinde intişârı için bir parça zahmet ve sıkıntı olsa da, ehemmiyeti yok. Derd-i maişet ciheti ise, zâten bu üç ay âhiret pazarı olmasından, her biriniz çok şâkirtlerin bedeline, hattâ bazınız bin adamın yerinde buraya girdiğinden, elbette sizin hâricî işlerinize yardımları olur diye tamamıyla ferahlandım. Ve Bayrama kadar burada bulunmak büyük bir nimettir, bildim.”1
Şuhûr-u Selâseyi (üç ayları), kabre doğru hızla akıp giden ömrümüz için bir mânevî ve vicdânî muhasebenin de medârı ve vesîlesi yapmamız büyük ehemmiyet taşımaktadır. Çünkü asl olan üç ay değil; bütün ömrümüzdür. Mahkeme-i Kübrâ üç aya değil; bütün ömrümüze şâmildir. Büyük hesap üç aydan değil; bütün ömrümüzden sorulacaktır. Hayat-ı ebediyenin çekirdeği üç ay değil; bütün ömrümüzdür.
Cenâb-ı Hakk’ın, “Kullarımın arasına gir! Cennetime gir!”2 hitab-ı ezelîsine mazhar olmak ümidi ve niyazıyla, Üç Aylarınızı tebrik ederim.
Dipnotlar:
1- Şuâlar, 424
2- Fecr Sûresi, 89/29,30
17.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|