Bir gün Kâinatın Efendisi (asm), Ebû Zer’e, “Cuayl’i nasıl bilirsin?” diye sorar. Cevap, “Fakir bir insandır” şeklindedir. “Falan hakkındaki görüşün nedir?” sorusuna da “Efendi bir adamdır” cevabını verir Ebû Zer (ra). Resûlullah’ın (asm) buna verdiği cevap ise şudur: “Cuayl, efendi dediğin adam gibi yeryüzü dolusu insandan daha üstündür” (Hılye, 1:353)
Bu olay, bize değerlendirme ölçüsünün mal-mülk, şan-şöhret, makam-mevkî, soy-sop değil, insanlık ve fazîlet olduğunu açıkça anlatır. Kur’ân da “Sizin en hayırlınız, Allah’a en çok saygı duyanınızdır” buyurmuyor mu?
Medine’ye geldiğinde cilt hastalığına yakalanmış, burnundan sümük akan bir çocuk olan Üsame’den, Hz. Âişe tiksinirken Resûl-i Ekrem (asm) yüzünü yıkayıp öpmüştü. Bunu gören Hz. Âişe’nin, “Allah’a yemin ederim ki, onu bundan sonra hiç yanımdan ayırmayacağım” dediğini biliyoruz.
Hz. Âişe, bu sözleriyle hatasını düzeltirken; “Üsame’yi bekleyeceğim” diye Arafat’tan inmeyi geciktiren Allah Resûlünün (asm) tavrındaki sır ve incelikleri kavrayamayan Yemenliler, Üsame’nin (ra) burnu yassı, siyah bir çocuk olduğunu gördüklerinde, onu küçümseyip, “Bunun için mi bekledik?” diyecek, Hz. Ebû Bekir (ra) zamanında da onu bahane edip dinden döneceklerdi. Oysa İslâm, kalıba değil, kalbe bakıyordu. Şekle değil, fazilete önem veriyordu. Rengi, soyu sopu değil, ruh yüceliğini, insaniyeti ön plana alıyordu. Bir köle oğlu olduğuna, rengine, kalıbına bakan Cahiliye anlayışı, Hz. Üsame’nin ordu komutanı olacak kadar maharetli olabileceğini anlamaktan yoksundular.
Bir kimsenin günaha girmesi için iman, İslâm ve faziletle dolu bir insanı hakîr görmesi yeterken, İslâmı ruhuna sindirememiş, onun koyduğu değer ölçüsünü kavrayamamış insanlar, Allah ve Resûlü’nün değer verdiği elmas ruhlu insanları elbette anlayamazlardı.
Hz. Ebû Bekir (ra), Kureyş ileri gelenlerinden henüz İslâmla şereflenmemiş Ebu Süfyan’la giderlerken Selman, Suheyb ve Bilâl (ra), Ebû Süfyan’a lâf dokundurmuşlar, Hz. Ebû Bekir de, “Bunları Kureyş’in ileri geleni ve efendisi için mi söylüyorsunuz?” diye onlara çıkışmıştı. Durumu Efendimize (asm) anlattığında da “Yoksa onları kızdırdın mı ey Ebû Bekir? Onları kızdırdıysan Rabbini kızdırdın demektir” cevabını alınca, gidip onların gönlünü almıştı.
İşte enfes bir bakış açısı!
17.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|