Bu fani dünya hayatında ebedî hayata yönelik doğru yolu bulmak ve bu yolda hayatı devam ettirmek şüphesiz çok önemlidir. Ancak bundan da daha önemlisi, bu doğru olan istikametin ölüme kadar devam ettirilmesi ve bazı arazların sebep olduğu yol şaşırmalarına maruz kalınmamasıdır. Çünkü hayırlı amellerde önemli olan devamlılıktır. “Amellerin en hayırlısı, az da olsa devamlı olandır” hadis-i şerifi iman ve ibadette sürekliliğin ehemmiyetini gözlerimiz önüne sermektedir.
Eğer Allah’ın rızası doğrultusunda ve Habib-i Ekrem’in (asm) Sünnet-i Seniyyesi dairesinde bir hayat geçirmeye başlamışsak, bunu kesintiye uğratmamamız ve hayatımızın sonuna kadar devam ettirmemiz gerekmektedir. Bu meselede mezara en yakın olan zaman geçerlidir. Bu en yakın zaman içinde ihlâs ve samimiyet muhafaza edilmişse imtihan da kazanılmış olunur.
Ömrü boyunca hayatını ibadetle geçiren bir insanın ömrünün sonunda rotayı şaşırıp, inanç zaafı hastalığına maruz kalması onun imtihanı kaybetmesine sebep olacak bir sonuç ortaya çıkarabilmektedir. Zaman itibarıyla ibadetle geçen ömrünün fazla olması bir şey değiştirmez. Akıbetin mahiyeti burada önemlilik arz etmektedir.
Akıbetin ebedî hayat için önemli olması, biz insanların geçmişe takılıp kalmaktan ziyade geleceğe bakmamızı gerektirmektedir. Geçmiş zaman içinde pişmanlığı netice veren bir hayat tarzımız olmuşsa, samimi bir pişmanlıkla gelecek hayatımızı düzeltmemiz hataların telafisi için önemli bir adım olacaktır. Bu durum, geçmişte yaşanan yılların fazlalığının ona bir önem atfetmediği, gelecek zamanın samimiyet ve ihlasla geçen kısa zamanlarının geçmişteki uzun yıllardan daha fazla belirleyici olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Burada zamanın uzun olmasından ziyade, kısa da olsa rıza dairesinde geçmesinin ehemmiyeti gözlerimiz önüne serilmektedir. Böylece anlıyoruz ki, kazanmak için önümüzde altın değerinde fırsatlar bulunmaktadır. Ölüm gelip çatmadan bu fırsatı en iyi bir şekilde değerlendirirsek, samimiyet ve ihlâsla geçen çok kısa bir süre bizlere ebedî bir saadet kazandırabilecektir.
Bilhassa ihtiyarlık alâmetlerinin oldukça fazla bir şekilde ortaya çıktığı zamanlarda, biz insanlara, kendimize çekidüzen verme noktasında çok iş düşmektedir. Her geçen gün, bizlere dünya hayatının fani olduğu gerçeğini ve ölümle başka bir âleme geçme hakikatını gözlerimiz önüne sermektedir.
Görünen bütün gerçeklere rağmen bir kısım insanların ömürlerinin sonunda bile ölümü önemsememeleri ve ebedî olarak bu dünyada kalacaklarmış gibi hareket etmeleri aklı başında olan insanları hayrette bırakabilmektedir. Bu durum insanlığın yaşamakta olduğu imtihan sürecinde, kazanmanın pek de kolay olmadığını göstermektedir.
Aslında ilerlemiş bir yaşta başa gelen her vakıa, dünya hayatının geçici olduğu gerçeğini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna rağmen yaşamış olduğu hayatıyla ebedî hayatı kazanmaya istihkak kesb etmemiş insanların adeta gözleri bağlanmaktadır ki, bu durum da işleri ihtiyarlık vaktine bırakmamamız gerektiğini, gençlik dönemlerinde de İlâhî rıza dairesinde bir hayat geçirmemiz gerektiğini bizlere anlatmaktadır.
Dünyada meydana gelen olayların dehşeti ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir hadisenin imanı kazanmak kadar önemli olmadığı ortadadır. Allah rızası ile işlenmiş en küçük bir amelin, dünyanın sadece dünya için yapılan bütün amellerinden daha üstün gelmesinin sırrını anlayabilmek şüphesiz çok önemlidir. Bunu anladığımız takdirde, kendi aslî görevlerimize dönme konusunda önemli adımlar atma şansına sahip olacağız
Büyük bir manevî buhran içinde olan günümüz insanlığına yapabileceğimiz en büyük hizmet, gücümüz nisbetinde dünyanın faniliğini hatırlatmak ve imanın insan hayatındaki ehemmiyetini, imkân olsa lisanımızla, olmazsa lisan-ı halimizle anlatmaya çalışmaktır. Sadece kendi dünyamızda dahi muvaffak olursak, bu durumun dışarıya yansımaları büyük olabilecektir şüphesiz.
Ölümü yok etme imkânımız olmadığına göre, bizim için ölüm sonrasına çalışmak kadar ehemmiyetli bir meşguliyet olamaz şüphesiz. Eğer bunu anlamamış veya yaşantımızla ölümden sonraki gündemi yakalamamışsak, dünyanın sultanı da olsak kaç para eder?
17.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|