1980 yılından itibaren dinî kökenden iktidara gelen partiler tükenen sisteme kan verdiler, ama bu kan dayandıkları sosyolojik zemini çürüttü. Sistemin ömrünü uzatırken kitleleri deforme etti. Ahlâk ve maneviyatlarından kopardı. Bu süreç ANAP ile başladı ve kısmen Refahyol ile yola devam etti, AKP ile de tavan yaptı.. 1994 yılında sistemin partileri tükenmişlerdi ve kenarda duran taze kanla sistem takviye edildi. Sisteme verilen taze kana mukabil kitleler sisteme entegre edilmiş ve özlerini kaybetmiş oldular. Daha önce su ile zeytinyağı gibi duran sistem ve dindar kitleler bu süreçle birlikte suyla su veya zeytinyağıyla zeytinyağı gibi bir karışıma dönüştüler. Veya karşı cephe izin verse neredeyse dönüşmek üzereler. Bu arada son insan unsuru da kirletilmiş oldu. Ülkenin son insan rezervi de tüketildi. Bunun nedeni siyaset yoluyla kitlelerin dünyevîleştirilmesiydi.
İktidara gelerek dünyevîleşen dinî kökenli muhafazakâr kitleler kendileri dönüştükleri gibi kitleleri de dönüştürdüler. Halbuki merkezden gelen partiler eskiden bunu başaramıyorlardı. Zira insanlar onları sıradan bir siyasetçi olarak görüyor ve dinî önder olarak örnek almıyordu. Dönüşüm veya istikamet sapmasına rağmen kitleler dinî kökenden gelen parti liderlerini ve kadrolarını örnek almaya devam ettiler ve bu da iktidara bulaşan dünyevîleşme virüsünü halka bulaştırdı ve yansıttı. Sari bir kan hastalığı böylece iktidar üzerinden kitlelere bulaşmış oldu.
Yöntem sorunu ve tıkanma, çıkış arayışıyla birlikte başka bir noktada uç verdi. Bu da esasatı terk etme ve referansları reddetme noktasıydı. Kitleleri sevk ve idare edenler bu inceliğin veya tehlikenin farkında olmadılar. Hep “bizden ve onlardan” hesabı üzerine gittiler ve böylece kendi dönüşümlerini sorgulayamadan kimliklerini kaybettiler. Şimdi hocaları, gelinen süreçte eski talebelerini Bizans çocuklarına benzetebilmektedir. Halbuki bu sürecin kalkış noktası orasıdır. Yöntem yanlışı, esasta kırılmayı beraberinde getirmiştir. Kitleler ise hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Halbuki bu dönüşüm sosyolojik zeminimizi çürütüyor. Bir nesil sonra geleceğimiz yok. Siyaset veya üst yapı uğruna altyapımızı çürütmüş olacağız. Siyasî kazanımlar elde etme yolunda sosyal kazanımlarımızı kaybettik. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk. Bu kaybedilen rezerv aslında ülkenin geleceğiydi.
***
Ne yazık ki İslâmî kesimler olan biteni sağlıklı değerlendirmekten aciz ve mahrum. El Müctema dergisi son sayısında AKP’yi kapak yapmış ve siyasî çizgisinden sitayişle bahsediyor. Onlar AKP’yi hâlâ hocanın bir devamı olarak nitelendiriyorlar. Arap dünyasındaki siyasî tıkanmışlık nedeniyle İslâmî kesimlerin AKP’ye gıpta ile bakmalarına şaşmamak lâzım. Bu destekte haklı oldukları noktalar da var. Sözgelimi, Fatih Ali Haseneyn bir iki hafta önce Adapazarı’ndayken cepten aradı ve seçim kampanyalarını sordu. Tekrar AKP’nin iktidara gelip gelemeyeceğini soruyor ve Saadet ile AKP’nin münasebetlerini merak ediyordu. Onun bakış açısı şuydu: Dindar kesimler birbirleriyle çekişerek güç ve kan kaybetmesinler. Özellikle de AKP’nin iktidarı Sudan için önemliydi. Darfur meselesi gibi meselelerde yalnızlıklarını AKP ile paylaşıyorlar veya gideriyorlardı. AKP’den sonra bu ilişkiler ihmale gelsin istemiyorlardı. Bu açıdan Fatih Ali Haseneyn haklı. Bununla birlikte, Fatih Ali Haseneyn’in görmediği bir nokta var. AKP’nin sosyolojik ifrazatına derinlikle bakamıyor. Bu da elbette mazereti. Erbakan Hoca’nın salvolarına rağmen; yine de AKP’nin Ortadoğu politikaları kendisini kuşatan şartlara rağmen kötü değildi. Bu da başka bir mesele. Hartum’dan mesele böyle görünüyor.
***
Türkiye’de de Hayrettin Karaman, Mehmet Niyazi Özdemir veya Abdulkadir Badıllı gibi isimler benzeri mülahazalardan dolayı AKP’yi tercih ediyorlar. Elbette, AKP denkleminde bu faktörler de var. Bununla birlikte Türkiye’nin önündeki en büyük tehlike ahlakî yozlaşma ve beraberinde getirdiği sosyolojik çözülme ve içtimai kırılmadır. 12 Eylül’den beri de bunda muhafazakâr partilerin tuzu biberi olmuştur. Tabii ki bunun da ötesinde küresel faktörler de var. Bu föktörlerin en büyüğü SSCB’nin ateist sistemine mukabil İkinci Dünya Harbi’nden onra ABD’nin sefahati küreselleştirmesidir.
17.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|