“Ol mâhiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” der şâir. Bu hakikat yüklü söz, sanırım içinde bulunduğumuz değerlerin farkına varamama konusunda mahir olan bizler için çok büyük anlam kazanır. Evet, hayatta hazinelerin içinde olduğumuz hâlde, çoğu zaman bu hazineleri ya göremeyiz ya da kıymetini bilmeyiz. Ne zaman ki elimizden kayıp gider ya da biri işaretiyle de olsa bize gösterince görürüz; ama iş işten geçmiş olur.
Risâle-i Nur okumaları ve dahi, hizmeti de böyledir işte. Elimizdeyken kıymetini çoğu zaman bilmeyiz. Ve bir de bakarız ki, yıllar geçmiş; ancak o güzelim verimli yılları istenen tarzda değerlendirememişiz. Bu açıdan dershane öğrenciliği ve dershane merkezli hizmet çok ama çok önemli olmakla birlikte, hizmet yönünden insana her an hizmet etme fırsatını veriyor. Zira Nur Risâlelerinin okunduğu yerlerde Nurlarla içi içe olmak, ezelî ve ebedî bir dâvâ olan iman hizmetinin bir halkası olma şerefine nâil olabilmektir bir anlamda. Bu da tarifi imkânsız bir mutluluk ve lütuf olarak görülmeli. Çünkü her an ve saniye Nurlarla baş başa olmak insanın ruh, akıl, vicdan, kalp ve diğer lâtifelerini doymak bilmez istek ve merakla doldurur. İstek ve merak arttıkça da Nurların içinde değişmiş ve gelişmiş bir şekilde hayatı kucaklamak an be an gerçekleşir.
Peki buraya kadar anlattıklarım neden çok önemli? Çünkü, her ne kadar kısa da olsa, biraz anlattığım ve olmazsa olmaz diye addettiğim bu temel eğitim, okul bitip de iş hayatına, daha doğrusu sosyal hayata bire bir atılma başlayınca, her Nur talebesi için bir can simidi hükmünde oluverir. Hayatın koşuşturmacası içinde bazen namazda tökezlemeler, tesbihatta kısaltmaya gidilmesi, hatta bazen hiç yapılmaması meselâ… Ve bir satır bile okunmadan geçen altın değerinde zamanımız… Öyle ki, bu ihmalkârlıklar imanı muhafaza etmekte sıkıntıların çıkmasına sebep olabilmekte. İşte bu yüzden, günahların dört bir yandan saldırdığı bir dönemde mümkün olduğu kadar sağlam kale inşâ etmek önemlidir. Meselâ bilgi küpünüzü zamanında doldurmadıysanız ya da az doldurduysanız, bir sel gibi üstünüze gelen sosyal hayatta ne kadarlık amelî bilgi kullanabileceksiniz? Kaldı ki, sürekli iman tazeleme bâbında okuma-anlama ve ibadet-taat bağlamında sağlam alışkanlıklar elde edememişseniz, küpün içindekiler yavaş yavaş azalmaya başlar ve yerine takviye olmadığı için de bir gün bitme noktasına gelir. Artık sel olup akan günahlara karşı sedler oluşturmak zorlaşır ki, bu da inancınızdan koparacağınız tavizlerin arka arkaya sıralanacağının habercisidir.
Bu zamanda şüphesiz Batılıların “background” dedikleri altyapı çok sağlam tutulmalıdır. Eğer bu başarılırsa, ne alıp ne satacağımızı iyi biliriz. İçi boş teneke misâli, sadece tıngırdamakla vakit geçirilmemeli. Özellikle Üstadın, “Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir; aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder, onunla talebenin himmeti pervaz eder. İkisinin iftirakıyla (ayrılmasıyla) birisinden taassup, diğerinden hile ve şüphe doğar” sözü çok iyi anlaşılmalı ve hayata tatbik edilmelidir. Bunun için fenler, Risâle-i Nur'un verdiği perspektifle okunmalı.
Risâle-i Nur hizmeti açısından çok yönlü teklifler elbette uzatılabilir. Ama şunu unutmayalım: Önce nefsimizden başlayıp lisân-ı hâlimizle örnek olmalıyız çevreye. Yoksa lisan-ı kâliniz ne kadar etkileyici olursa olsun, pek bir fayda vermeyecektir. Her yönden etkileyici bir lisan-ı hâlin temeli de Üstadın belirttiği, “acz, fakr şefkat ve tefekkür” dörtlüsünün oluşturduğu örgüye dayanmalıdır. Zira bu, hangi şartta olursa olsun; hemen her Nur talebesinin yön haritasıdır…
11.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|