Geride bıraktığımız günlerin önemli gündem maddelerinden biri, Danıştay saldırısı ve Hrant Dink cinayetinde uç veren “ulusalcı çeteler”le ilgili yeni operasyonların başlatılması oldu.
İlk kez Danıştay saldırısı sonrasında adı geçen, hattâ gözaltına alınan, ama bilâhare serbest bırakılan bazı isimlerin, Ümraniye’de tesbit edilen cephanelik ve bombalarla irtibatlı olarak tekrar gündeme gelmeleri ve bu defa evvelce adı duyulmamış kişilerle birlikte tutuklanıp cezaevine konulmaları çok önemli bir gelişmeydi.
Operasyonun, eşzamanlı olarak, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi gibi kuvacı oluşumların önde gelen kadrolarına yönelmesi de.
Kayıtlı ve zimmetli olarak ordunun depolarında bulunması gereken bombaların dışarıda ele geçirilmesi ve bunların Cumhuriyet gazetesine atılanlarla aynı cinsten olması, gayet tabiî, kesinlikle izahı gereken çok tuhaf bir durum.
Aynı şekilde, gözaltına alınıp tutuklanan “vatansever kuvacılar” hakkında çek-senet tahsilâtından tehdit ve şantaja, hattâ şehit ailelerini dahi dolandırmaya kadar varan inanılmaz yolsuzluk suçlamalarının söz konusu olması da.
Girdap adı verilen operasyonun ortaya çıkardığı ilk bulgular Danıştay saldırısı dâvâsına bakan ve şimdiye kadarki “Soruşturma derinleştirilsin” taleplerini reddetmiş olan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesini de tavır değiştirmek ve bu kez olur vermek zorunda bırakmış.
Yayın yasağı konulmadan önce ve hattâ sonra operasyonla ilgili olarak basında çıkan haberler, Danıştay saldırısı, Cumhuriyet’e bomba ve Hrant Dink cinayeti arasında ciddî bağlantılar bulunduğu kanaati uyandırırken, bazı düşündürücü ilişkileri de açığa çıkarıyor.
Meselâ, Dink cinayetini “zıbartma” gibi kelimeler kullanarak birbirlerine haber veren sanıkların “1 numara” diye bahsettikleri kişinin kimliği günlerdir meraklı suallere konu oluyor.
Bu kişinin, kamuoyunun ilk kez Susurluk olayı sonrasında adını öğrendiği ve akabinde hep bir şekilde gündeme gelen emekli general mi olduğu sorulurken, halen muvazzaf konumda olan bir generalin kast edildiği yolunda Can Ataklı’nın ortaya attığı iddia da kafaları karıştırdı.
Bu arada, Danıştay saldırısı sonrasında bir başka emekli generalin daha isminin şifreli şekilde telâffuz edilmiş olduğu da unutulmamalı.
Öte yandan, tutuklanan “vatansever şef”lerden birinin, unutulmaz DGM savcılarından Nusret Demiral tarafından her işinde ve her aşamada korunup kollandığı, himaye edildiği ve hakkındaki dâvâların lehinde sonuçlanması için yoğun gayret gösterildiği iddiaları da ilginç.
Tabiî, bu tarz iddialar ancak sağlam delili ve mesnedi varsa ciddîye alınabilir. Aksi takdirde, bizatihî operasyonun kendisini sıkıntıya sokar.
Nitekim Danıştay saldırısında ulusalcı çetelerin silüeti gayet belirgin şekilde ortaya çıkmışken işin arkasının getirilememesi, bu noktada gösterilen gevşekliklerin de sonucu olsa gerek.
Bakalım, aradan bir yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, Ümraniye cephaneliği ile başlatılıp başka yerlerde zincirleme devam ettirilen girdap operasyonu, bu durumu telâfi edecek mi?
Umarız, öyle olur ve dileriz, yayın yasağı olayın yine karartılıp örtbas edilmesi için değil, artık bu düğümün çözülmesi için konulmuştur...
11.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|