ABD’nin Arap dünyasındaki siyasî süreçlere yönelik politikalarını değerlendiren bir yorumcu, gözlemlerini şöyle sıralıyor:
“Yemen, Moritanya ve Ürdün örneklerinde Arap rejimleri Müslüman Kardeşler hareketini hazmederek tanımaya yönlendiriliyor. Müslüman Kardeşler’in mevcut bir siyasî parti sıfatıyla tanınmadığı Mısır’da bile onların seçime katılmalarına imkân sağlanıyor. ABD Irak’ta—siyasal İslâmın temsilcilerinden—Şiî kökenli İslâmî hareketle çalışıyor.” (Gazi Dahman, Hayat gazetesi, 1.1.06; iktibas eden: Radikal, 3.1.06)
Bu gelişmelerin, ABD’nin İslâmî oluşumları denetime alma yaklaşımına ilişkin çeşitli soru işaretleri doğurduğunu belirten yazar, şunu soruyor: “Bütün bunlar Türkiye’deki iktidar modelinin bir uzantısı anlamına mı geliyor?” (...)
Planın dayandırıldığı temelin, “cemaatleri siyasallaştırma” olması dikkat çekici. Yazarın bu plandan söz ederken “İslâmî örgüt oluşumlarını denetime alma” ifadesini kullanması da. Ve buradan çıkarılacak netice, cemaatleri denetime almanın en etkili yollarından birinin onları “siyasallaştırmak” olduğu. Nitekim Türkiye’de bu plan başarıyla işledi. ANAP’la başlatılan ve “ticarîleştirme” boyutu da eklenerek sürdürülen operasyon, daha sonra RP, ardından en gelişmiş ve kapsamlı şekliyle AKP üzerinden devam ettirilerek bugünkü noktaya getirildi.
Bir “ara durak” olarak RP için aktaracağımız anekdot, bu açıdan son derece anlamlı.
Erbakan liderliğindeki RP’nin “kitleselleşme” rüzgârlarıyla “yükseliş”e geçtiği 1994’te Amerikan yönetimine Yabancı İlişkiler Konseyi tarafından sunulan raporda şöyle deniliyordu:
“Türkiye’deki İslâmî grup olarak bu parti, kitle partisi olma yolundadır. Dünyevî hale gelmiştir. Temas kurulabilir.” (Yeni Asya, 22.10.1994; ayrıca Din ve Siyaset kitabımız, Yeni Asya Neşriyat: 1996, s. 30)
Bu süreci, en önemli hedefi “dindarları dünyevîleştirmek” şeklinde ifade edilebilecek olan Kemalizm açısından yorumlayan Şerif Mardin’in AKP iktidarını “Kemalizmin başarısı” olarak nitelemesi de (Vatan, 30.9.03) düşündürücü. Keza, askerlere yakınlığıyla tanınan bir yazarın “Atatürk devrimlerini özümsemeden kalan bir grup vatandaş AKP iktidarında kazanılabilir” (M. Ali Kışlalı, Radikal, 24.12.05) yaklaşımı da. İsrailli diplomat Alon Liel’in “Erdoğanizm” diye yeni bir ideoloji uydurup, bunu “Kemalizmin güncellenmiş versiyonu” olarak nitelemesi ve İsrail'in önemli siyasî liderlerinden Şimon Peres’in Edoğan için “İslâmın çağdaş dünya ile ilgili tabularını yıkmak için çok önemli bir rol üstlenebilir” demesi de. (...)
RP, 28 Şubat’la noktalanan iktidar yürüyüşü öncesinde “Amerika düşmanlığını terk edin. Aşırı siyonizm muhalefetini dengeleyin. İran’a karşı net bir tavır ortaya koyun” gibi okyanus ötesi telkinlere muhatap oluyordu. Erbakan bu telkinlere “ABD ile birlikte çalışmaktan memnun oluruz” diyerek ve iktidarında İsrail’le ilişkileri, o zamana kadar görülmemiş ölçülerde geliştirerek mukabele etti. Ama “işi biter bitmez” alaşağı edildi. Ve kendisiyle birlikte, kaderini partiye endekslemiş cemaatler de ağır darbe yedi. Vaktiyle RP’nin düşürüldüğü tuzak, şimdi AKP, içeride ona destek veren cemaatler ve İslâm dünyasında AKP’yi model almaya teşvik edilen diğer gruplar için de söz konusu. (5.1.06)
05.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|