Tarih mahkemesi kurulsa ve önünde mürafaa olsalar; mahkeme Milli Görüş hareketini usulden, AKP anlayışını da esastan bozardı. Nitekim bendeniz iki veya üç yıl kadar önce bir makalemde Erbakan Hoca’nın hareketinin usul ve metod yönüyle hatalı olduğunu ama esasatta sağlam olduğunu buna mukabil vaktiyle Yenilikçi hareket olarak anılan AKP’nin esasatta kırılma yaşadığını söylemiştim. AKP usul yanlışından çarkederken esasatta bir kırılma yaşamıştır. Yani yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur. Bu da ahengini ve dengesini bozmuştur. Ve onu diğer merkezi partilerden ayıran temel vasfı da budur. Çıkış noktasında kırılma var. Halbuki Menderes ve arkadaşlarının çıkış noktaları eksi değil artı. Dolayısıyla birincisinin (Erbakan Hoca) mahzuru iktidara gelememek ve kalamamak iken ikincisinin mahzuru ise referans sistemiyle oynayarak değerler yargısında velvele ve belbeleye neden olmasıdır. Bu da kendisini savurduğu gibi kitleleri de dönüştürmüş ve alabora etmiştir. Gerçekten de her ne kadar AKP esasatta ricat etse de halk kitleleri bunun farkında değildir ve bunu içselleştirmektedir. Gelinen esasta ve temelde kırılmayı doğru kabul etmektedir. Bu kırılmaya rağmen işin farkında olmadığından AKP’yi referans almaktadır. Dindarlığının istikameti görmektedir. Halbuki AKP referans sistemini iptal etmiştir. Kendisi de bu misyondan istifa etmiştir. Bu durumda halk kitleleri referans olmayan bir referansa yapışmakta ve tabi olmaktadır. Bu da dini hayatlarına yansımaktadır. Bu da müteselsilen içtimai dejenerasyona hizmet etmektedir. Bu açıdan, AKP anlayışı dindarlar için gizli tehlikedir. Belki devrimci çizgi de kendisi açısından AKP’yi böyle görmektedir; kabul, ama onlarınkisi paranoya ve onun da ötesinde bir kadro kavgasıdır. Evrimci yapı ile devrimci yapının mevkii ve mevzii kavgasıdır. Dindar kesimler AKP anlayışının nasıl bir tehlike olduğunu görmüyor veya göremiyorlar. Halbuki dışarıdan bakanlar ve objektif gözlemciler bunu farketmekte gecikmiyorlar. AKP’nin esasatı terkettiği yönündeki tesbitimiz Baskın Oran gibiler tarafından da değişik ifadelerle tasdik ve teyid edilmekte ve paylaşılmaktadır.
***
Neşe Düzel’in ‘Sizce şeriat tehlikesi var mı?’ meyanındaki bir sorusuna hiçbir istibasa ve karışıklığa meydan vermeden Baskın Oran şu cevabı yapıştırmaktadır: “Hayır, şeriat tehlikesi yok. Çünkü bu adamlar artık şeriatçı değiller. Bu adamlar artık küçük burjuva. Şu anki kavganın dinle ilgisi yok. Bu kavga, küçük burjuvaların kavgası. Bu kavga, bir zamanlar ‘Anadolu sermayesi’ denilen kasaba eşrafının artık küçük burjuvalaşarak, 1930’lardan beri ülkeyi yöneten yerleşik ve eski seçkinlerin karşısına ‘yeni bir elit’ olarak çıkması sonucunda meydana geldi. Bakın... Küçük burjuvazi bir sınıf değildir, bir tabakadır. Ve, ikiye ayrılır. Okumuş kanadına ‘aydın’, okumamış kanadına ‘esnaf’ denir. Gerçi esnaf daha sonra üniversite mezunu olabilir ama ticaret yaptığı için o esnaftır. Bugüne kadar aydın kanat iktidara hâkimdi. Şimdi esnaf gelip iktidara ortak olmak isteyince korkuluyor. Çünkü esnaf, kasabanın ortamını, ‘İslam’ı ve muhafazakârlığı’ sırtında taşıyor. Halbuki o İslam artık ehlileşti. Çünkü burjuvaziye katıldığında esnafın artık tek kuralı kârını maksimize etmektir...”
Bunun üzerine Neşe Hanım kaygılarını soru kipinde şöyle soruyor: “Peki şeriat tehlikesi yok, ılımlı İslam tehlikesi de mi yok? Hayatın son derece muhafazakârlaştırılması, bu muhafazakâr baskının güçlenmesi tehlikesi yok mu?” Aldığı cevap yine aynı doğrultuda: “Bu, potansiyel bir tehlike değil. Bu, şu anki mevcut durum. Kasabalarda ve büyük kentlerin kenarında cemaat baskısı tabii ki yaşanıyor. Fakat bu, gün geçtikçe artmayacak. Bu insanlar sınıf olarak yükseldikçe, cemaat baskısı azalacak. Ne varki, onların sınıf olarak yükselmesi, kitlelerin korkusunu artırıyor. Oysa bu muhafazakârlık tırmandığı kadar tırmandı artık. Bu insanlar aynı zamanda sınıf merdivenlerinde de tırmanıyorlar. Bunların çocukları artık İslamı referans almayacak. Ayrıca yönetime dahil olmak da bu kesimleri ehlileştiriyor. Korkmamak lazım. İnsanlar, ‘Laiklik elden gidiyor’ derken, cemaatin bireyi mahvetmesine karşı çıktıklarını gösteriyorlar ama, devletin bireyi mahvetmesine de karşı çıkmalılar. ‘Laikliği gerekirse ordu korur’ diyerek, devletin bireyi mahvetmesinin önünü açtıklarını görmeliler. Hem cemaat hem de devlet baskısına karşı mücadele etmeliler...”
***
‘Bunların çocukları İslamı referans almayacak’ ifadesi korkunç bir tespit. Bu da AKP’nin geleceğimizi mahvetme istidadında olduğunun bir resmidir. Dindar kitlelerin önündeki gizli ve derin tehlike budur. Birileri rüyalarımıza paranga ve gem vururken birileri de rüyalarımızı sulandırıyor ve unutturuyorlar. Bu muhafazakârlık anlayışı muhafazakârlığı sıfırlayan ve referans taleplerini öteleyen bir anlayıştır. Netice itibarıyla, AKP belki muvakkat bir araç olarak bir dönem zaruretin adresiydi. Ama sonuçta bir çıkmaz sokaktır. Ona destek vermek, çıkmaz sokaktaki yolu ve sistemin ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır. En iyisi hem evrimci hem de devrimci kavgadan ilelebed kurtulmaktır. Akibeti, ya onu anlamayan hamakat içindeki devrimci kitleler tarafından kırılmak ya da evrimci olarak ANAP’ın kaderini paylaşarak çözülüp milletimizin ufkundan uful edip gitmektir. Milletin yakasından düşmektir.
13.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|