Türkiye'nin çok partili sisteme geçtiği 1940'lı yılların ikinci yarısında kurulan ve siyaset sahnesinde boy göstermeye başlayan Demokrat Partiyi Meşrutiyet devrindeki Ahrar Fırkası ile irtibatlandırarak (ispatı aşağıda), her iki parti için de açık desteğini beyan eden Bediüzzaman Said Nursî'nin bu yaklaşım tarzından anlıyoruz ki:
Bir: Destek verdiği partide kök ve asâlet bağı aramıştır.
İki: Otuz beş senelik kesintiye (1915–1950) rağmen, bu iki parti arasındaki fikir ve kadro paralelliğini göstermek ve benzerliklerini nazara vermek istemiştir.
Üç: Kök ve asâlet sahibi olmayan nevzuhûr hareketlere iltifat etmediğini ve itibar göstermediğini, fikren ve fiilen ortaya koymuştur.
* * *
Bir mektubunda DP'nin kongresinden "Ankara'da dindar Ahrarların kongresi" diye söz eden (Emirdağ Lâhikası, s. 426) Üstad Bediüzzaman, bir başka mektubunda ise– en küçük bir tereddüde dahi yer bırakmayacak şekilde–bu iki siyasî hareket arasındaki çok yönlü münasebeti şu sözleriyle beyan ediyor: "Otuz beş senedir ki siyaseti bırakmıştım ve Nurculara da 'Bırakınız!' diyordum. Sebebi, siyaset ihlâsı kırar. Fakat şimdi hissettim ki, bazı münafıklar, dindarları perde yapıp dini siyasete âlet; sonra da siyaseti dinsizliğe âlet etmeye çalıştıklarından, sâfdil dindarların hatırı için bir–iki defa siyasete baktım. Gördüm ki: Bizi bu üç–dört mahkemede 'Dini siyasete alet ediyor' diye itham edenler, kendileri dessasâne dini tezyif etmek–siyaseti dinsizliğe âlet etmek–için, dinsizlik düstûrlarını kànuna bağlamak gibi dünyada hiçbir şeddat, hiçbir zalimin yapmadığı bir dehşet gördüm. Şiddetli bir me’yusiyetim içinde, hürriyet başında (1908) bizimle, yani ...İttihad-ı Muhammedi ile müttefik olan (1915'ten sonra tamamen sindirilen) Ahrar Fırkası, yine otuz beş sene sonra dirildi (1950), yine uyandı. Birden şeâir-i İslâmiyenin başında olan ezân-ı Muhammedî’yi farmasonların zincirlerini kırıp ilân etmesiyle; siyasetten kat–ı alâka eden, eskide 'İttihad-ı Muhammedî şimdi 'Nurcular' nâmını alan ve İttihad-ı İslâm içinde bulunan kardeşlerimiz, yanlış basmamak için bazı şeyleri söylemek isterdim. Fakat Risâle-i Nur benim bedelime konuşuyor." (Beyanat ve Tenvirler, s. 202)
* * *
Evet, bu mektupta 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti hareketini Ahrarların devamı ve takipçisi olarak gören Üstad Bediüzzaman'ın, dindar kesimin oyuna gelmesinden ve yanlış basmasından büyük endişe duyduğu da açıkça fark ediliyor.
Bu münasebetle, günümüzdeki Demokratların kök ve asâlet yönüyle ilgili olarak yaptığım bazı tesbitleri, kısa maddeler halinde nazara vermek istiyoruz:
1) Bugün yeniden Demokrat Parti ismini alan siyasî hareket, hiçbir çekinme ve kompleks emaresi göstermeksizin, 1950–60 yıllarındaki DP'nin devamı, hatta tâ kendisi olduklarını her fırsatta ilân ve izah ediyorlar.
2) Bugünkü DP'nin kurmay kadrosunu, geçmişteki DP, Ahrarlar ve hatta Genç Osmanlılarla dahi karşılaştırarak gördük ki, gerek salâhât ve gerekse maharet yönü itibariyle, aralarında harikulâde bir uyum, benzerlik ve paralellik hali mevcuttur.
3) Bundan yüz sene evvel Ahrarları ve elli sene evvel de Demokratları destekleyen, onlara istinat noktası olan ihvanlarımız, bugün de hiç çekinmeyerek onların halefi durumundaki Demokratları aynı ölçüler içinde kalarak destekleyebilirler.
Erbakan'ın salvoları
Necmettin Erbakan, yeniden siyaset sahnesinde.
Saadet Partisinin seçim başarısı için, elinden geleni ardına koymuyor.
Bu arada sağa sola saldırmayı da ihmal etmiyor.
En büyük saldırıyı ise, halen AKP'nin kurmay kadrosunu teşkil eden eski çömezlerine müteveccihen yapıyor.
Hem, öyle büyük lâflar ediyor ki, maazallah eğer aynı şeyleri biz söylese idik, AKP'nin avukatı kesilmiş bazı dostlarımız bizi yekten tefe koyardı.
İşte bakın, o salvolarından sadece bir–iki nümunesini görün Erbakan Hocanın...
Bir kaç gün önce "AKP'ye oy vermek, Cehennem'e bilet kesmektir" diyen Hoca, hemen ardından Bilkent Otel'de yaptığı konuşmada "AKP'ye oy vermek, siyonizme oy vermek demektir. 'Köle olmak istiyorum' demektir” diye, çok ağır lâflar etti. Geçtiğimiz Cuma günü SP'nin Trabzon mitinginde yaptığı uzun konuşmasında da aynı sözleri tekrar ve işi bir adım daha ileri götürerek "Bunlar Millî Görüş gömleğini çıkarıp deli gömleği giydiler. AKP, esasında Yahudilerin emir ve kontrolü altına girmiş, onlara burada uşaklık ediyor..."
Açıkça ifade edelim ki, biz bu tarz bir üslûbun siyasette kullanılmasını beğenmiyor ve doğru da bulmuyoruz.
Ancak, Erbakan Hocadır bu... Onun siyasette yıllardır kullandığı üslûp tarzı, ne yazık ki budur.
Ve yine ne yazık ki, böylesi bir üslûbu ihtiyar edip üstelik alışkanlık haline getiren Erbakan Hocaya, geçmişte siyaseten destek vermediğimiz için yakamıza yapışan bazı dostlarımız, bugün de niçin AKP'ye destek vermiyoruz diye bizi sıkboğaz etmeye çalışıyorlar.
Yakamızda, aynı ellerin parmak izleri 35 yıldır hiç eksik olmadı.
Şimdi, o aynı ellerin sahiplerini vakur bir edâ ile ikaz etmeye ve en azından "Yetti be kardeşim. Lütfen, artık çekin elinizi yakamızdan" demeye hakkımız yok mu?
Özel cevap mâzereti
Vaktin ve sâir şartların müsaadesizliği sebebiyle, e–posta, mektup veya faks yoluyla yazı/mesaj gönderen değerli okurlarımıza özel cevap/karşılık veremiyoruz. Şu sıralar bizi mâzur görsünler. İnşaallah, fırsat bulur bulmaz gerekli mukabelede bulunmaya çalışırız. Berâ–ı mâzurat. M.L.S.
12.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|