Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Evrim ve devrim çıkmazı



Zaman zaman AKP konusunda fikrimi ve tavrımı soruyorlar. Bir cihetle ekseri dostlarımız o canipte ve camiada olduğundan dolayı çok da açıktan fikir beyan etmiyoruz. Bununla birlikte, hakkın hatırı ali olduğundan bendeniz AKP’nin asıl zararının dindar kesimlere olduğu kanaatindeyim. Şöyleki, AKP Yenilikçi hareket olarak yola çıktığında siftahı, sakalları kısaltarak veya keserek ve bıyıkları budayarak yaptı. Bıyıkların dinin değil de örfün bir gereği olduğu söylenebilir. Doğrudur ama örf de kimi ulemaya göre nassı veya umumu tahsis eder. Öyledir de.

Maalesef İslâmî kesimlerin bu noktalarda ricatını gördükçe tek bıyık savunucusu olarak Alevi kesimden Rıza Zelyut’un kalmasına hayıflanıyorum. Bir yerde de o zatı tebrik ediyorum. Yandaşları açısından maddi olarak AKP’nin artı bir değer ürettiği söylenebilir. Siyasi açıdan bir şey diyemiyeceğim ama sosyolojik açıdan bizim zeminimizi çürütüyor. Benim bir tezim var. Buna göre, 12 Eylül’den itibaren İslâmî kökenden iktidara gelen muhafazakâr partiler insanımızı manevi değerlerden ziyade maddi değerlerle tanıştırdıkları için dejenere ettiler. Böylece siyasetin dayandığı altyapı olan insan unsuru kirlendi. Fedakârlık yerine hedonizme ve zevkperestliğe bıraktı.

Bunun sonucu sadece soyolojik yapı değil sosyolojik yapının çekirdeği olan aile de sarsılmaya başladı. Bunu AKP’ye oy veren kitleler içinde gözlemlemek mümkün. Sağ iktidarlarla birlikte cefa yerini sefaya bıraktı. Böylece rant sistemine bulaşamayan destekçi kitleler de bile bir bozulma ve yanlışı içselleştirme, meşrulaştırma anlayışı egemen oldu. Kısaca rantçı anlayış kitleyi soyut olarak dönüştürdü. Sıfat üzerinden rekabet isim üzerinden bir rekabete dönüştü. Rekabetin içi boşaldı. Yani işin mahiyeti kalmadı. 12 Eylül’ün apolitizasyonu muhafazakâr parti iktidarlarıyla birlikte aislamizasyona dönüştü. Böylece sisteme pasif olarak eklemlendiler. 2002 sürecinden sonra bazı askeri çevrelerin dediği gibi sistem dışında bulunan kitleleri sisteme dahil etmenin en kestirme yolunu muhafazakârları da sisteme dahil etmekti. Bu sistemin içine almayla birlikte once partiler sonra da siyasetçiler birbirine benzedi. İş, ‘Yok birbirimizden farkımız biz Osmanlı Bankasıyız’ tekerlemesine döndü. CHP bir yerde tarihi olarak anti islamizasyonu temsil ediyorsa AKP ve selefleri de aislamizasyonu temsil ediyorlar. Bu itibarla CHP çizgisine devrimci çizgi diyorsak ANAP ve devamındaki partiler de evrimci çizgideki partilerdir.

***

AKP’nin en temel yanlışlarırndan birisi hem maddi hem de siyasi olarak paylaşmayı becerememesidir. Cumhurbaşkanlığı meselesini tıkayan da bu anlayış olmuştur. Bu paylaşmama anlayışı mali açıdan AKP’li yeni türedi zenginler imal etmiştir. Bununla birlikte, bu durum sadece siyasetle ilgili değildir. AKP gibi birçok cemaatın da ortak vasfı parayla oynuyor olmalarıdır. Burada AKP tek başına bir fenomen değildir ve geniş havzasıyla yani yenilikçi İslâmi hareketlerle birlikte anılmalıdır. Onlar da aynı yolun yolcusudur. Evvelemirde bu durum kendi karakterlerine veya manevi karakterlerine zarar vermektedir. Ardından da onlara gönül veren geniş kitlelere.

Siyasi paylaşmazlığa gelince; AKP vitrin değişikliğine gitti ama dürüst ve fedakâr insanları ödüllendirmedi. Altarnatifsizlik AKP’nin hem avantajı hem de dezavantajıdır. Mecliste olağan altarnatif olmadığında sistem tıkanmış demektir ve bu durumda devreye olağandışı altarnatifler girer. Buna karşı da tedbir siyasi ittifaklar ve dengeli ve güçlü adamların meclise taşınmasıdır. Bu noktada siyasi ittifaklar yerine vitrin süslemesiyle güç odaklarına şirinlik mesajları verilmiştir. Siyasi ittifak çerçevesinde Hasan Celal Güzel veya Muhsin Yazıcıoğlu gibilerini ya doğrudan Meclis’e taşıyabilir ya da yardımcı olurlardı. Ama hırs infiradçılığa ve güç de istiğnaya yol açmıştır. Mevhum güçleri gözlerini kamaştırmıştır. Bu da siyasi zeminlerinin gayet çürük ve kaygan olduğunu gösterir. İki nedenden dolayı AKP siyasi rüzgârlar ve fırtınalar karşısında dik duramaz. İbni Haldun’un dediği gibi maddiyatla ve refahla birlikte rahata gömülmüşlerdir. Rahata gömülen kitlelerin veya siyasî kadroların da direnci ve geleceği olamaz. Geldikleri gibi giderler. En nazenin şey rahatlığın sembolü sermayedir. İdeolojisini kaybetmiş siyasi sermaye de öyledir. İdeolojisini kaybederek misyonunu, misyonunu kaybederek de vizyonunu kaybetmiştir. Vizyonunu kaybeden de hangi istikamete gittiğini bilemez. Yönünü tayin edemez. Gündüz dahi kördür. İş yapayım derken işgüzarlık yapar. Rahatlık dinamizmi çürütür. Eğer bugün AKP’de hâlâ dinamizmden bazı kırıntılar kalmışsa bunu yine de eski özüne borçludur.

***

Yenilikçi hareketle birlikte gelen sakalların kısaltılması parti döneminde yerini başörtüsünde gerilemeye bırakmıştır. Bu bir moderniz ve ona doğru dönüşümdür. Bunu kamusal alanla ilgili söylemiyorum. Özel alanla ilgili söylüyorum. Kendi dünyalarında da başörtüsü hassasiyeti zayıflamıştır. Burada devrim ile evrim çizgisini ayrt etmek için iki misal vermek yerinde olacaktır sanırım.

Bunlardan birisi: MHP’li eski milletvekili Nesrin Ünal örneğidir. O talimatla başörtüsünü çözdü. AKP çizgisi ve aynı havzadan beslenen muhtelif cereyanlar ise özenerek ve özenti ile başörtülerini hafifletiyorlar. Bu noktada Ertuğrul Özkök’ün 3 Temmuz 2007 tarihli yazısı bir ibret levhasıdır. Nesrin Ünal’ın devrim çizgisiyle başını açması örneğine paralel olarak beklenti ve özentilerle bayan Gürtuna da geçirdiği evrim süreciyle birlikte sonunda başörtüsünü açmıştır. Bazıları onun AKP ile ne alakası var diyorlar. Aynı geniş havzayı temsil ediyorlar. Aradaki fark şahsidir. Zaten Abdullah Gül de ‘Çankaya’ya çıksaydım başörtüsünü modernleştirecektim’ demedi mi? Ve yine AKP’yi de kavralayan havzaya baktığımızda Yusuf Zeynelabidin Bey’in Berlin’deki kızı ve Yeni Şafat’taki bazı muhabirelerin kazandıkları son vaziyet ortadadır. Aday adaylarının bu yöndeki açıklamaları da ortadadır.

Dolayısıyla dindarlara, sosyolojik anlamda hiçbir parti kendileri kadar veya dini geçmişten gelen partiler kadar zarar veremez. Netice itibarıyla, devrim ve evrim yolu aynı sonuca yani modernizme çıkıyor. Birisi içeriden diğeri dışarıdan. Birisi yukarıdan diğeri aşağıdan.. Devrimciler de bu arada evrim çizgisiyle alâkalı sabır sınavından geçiyorlar.

12.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (11.07.2007) - Dinle dünyayı tamir etmek

  (09.07.2007) - Din ve tasavvuf

  (08.07.2007) - Hilâfet ve İttihad-ı İslâm

  (06.07.2007) - Kara Eylül'den Lal Mescid'e

  (05.07.2007) - Keith Dayton

  (04.07.2007) - Taşeron

  (03.07.2007) - İslâmî anlayıştaki kayma

  (02.07.2007) - İndirgemecilik ve parçalı anlayış

  (01.07.2007) - Mekanik tasavvurlar

  (29.06.2007) - Zafere kayıtlı misyon

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004