Sandığa gitmemize beş gün kala, iktidar partisiyle anamuhalefet arasındaki polemiğin geldiği nokta, tam bir düzeysizlik şahikası.
CHP lideri diyesiymiş ki, Erdoğan koluna 60 bin dolarlık saat takıyormuş. AKP lideri de, iktidar medyasının yere göğe sığdıramadığı Kazlıçeşme mitinginde buna cevap yetiştiriyor:
“Sayın Baykal, 15 bin dolara sana vereyim. O fazla gelirse 10 bin dolara da fit olurum...”
Erdoğan, kolundaki saate en düşük fiyat olarak 10 bin dolar biçerken, bu rakamın, partisine bağlı belediyelerce kömür, erzak, giyecek yardımı yapılan fukara hanelerinin sakinlerince nasıl algılanacağını da hesap etti mi acaba?
Yoksa “Ben ne söylersem söyleyeyim, onların bize karşı besledikleri derin ve engin minnet duyguları sarsılmaz” diye mi düşünüyor?
Ama bu işler hiç belli olmaz. Hele 10 bin doların, bir fukara ailesini en azından iki yıl geçindirebilecek bir rakam olduğu bir Türkiye’de.
Erdoğan Baykal’a lâf yetiştiriyor, ancak “Ben senden memnunum. Senin gibi bir anamuhalefet lideri benim işimi kolaylaştırıyor ve partimi güçlendiriyor” demekten de geri durmuyor.
Ve böylece, yaklaşık beş senedir siyaseti kilitleyen AKP-CHP kıskacının nasıl bir mizansen ve kurgu olduğunu da açığa vurmuş oluyor.
Bu arada, Gaziantep’ten yazan bir okuyucumuzun bildirdiği, “Burada geçen Cuma namazından sonra şehrin bütün camilerinde AKP’nin el ilânları dağıtıldı” haberi, onca “Değiştik” söylemlerine rağmen siyaseti camiye sokma ve dini siyasete alet etme anlayışının hâlâ devam ettiğini ele veriyor.
İstanbul’da, sandık kurulunda görev alacak bir okurumuzun ilettiği bilgi ise, seçim günü sandık kurullarında başörtüsü odaklı provokasyon hazırlıklarının yapıldığını haber veriyor.
Buna göre, mâlûm zihniyetin militanları sandık kurullarını da, AKP iktidarıyla birlikte gündemimize sokulan “kamusal alan” kapsamına dahil edip, başörtülülerin başkan, üye veya müşahit olarak kurulda görev alamayacağı iddiasıyla gerginlik çıkarmaya hazırlanıyorlarmış.
Umarız, önceden gerekli tedbirler alınıp uyarılar yapılarak, seçime bir de bu tartışmanın gerginliğini taşıma girişimlerine geçit verilmez.
Seçim haftasına girilirken ortaya atılan bir başka iddia da, Hudson senaryolarına paralel şekilde, seçime birkaç gün kala sarsıcı ve sansasyonel terör saldırılarının yapılacağı yönünde.
Mâlûm, o senaryolardan biri Kuzey Irak’a operasyon iddiasıydı. Ama göründüğü kadarıyla, bu konu gündemden düştü. Hükümetin, sırf seçim öncesinde MHP’yi zora sokmak için tezkereyi Meclisten geçireceği iddiaları da fos çıktı.
Şimdilerde ise bazı istihbarat ve güvenlik “uzman”larının terör saldırısı kehanetleri gündemde. Bunun çok ciddî bir ihtimal olarak vârit olduğunu söylüyorlar. Böyle bir saldırıyı önlemenin yolunu, “önceden deşifre etmek” olarak ifade eden yorumcular da var. Peki, böyle bir “deşifre” halkı panik ve tedirginliğe sevk etmez mi?
Nitekim Ankara’daki Anafartalar saldırısının ardından Genelkurmay Başkanının “Büyükşehirlerde bu tür saldırıların devamını bekliyoruz” beyanı bu yönde eleştirilere konu olmadı mı?
Dileriz, kehanetlerin aslı çıkmaz ve seçimi sükûnetle yapıp doğru tercihlerle sonuçlandırırız.
17.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|