Erdoğan’ın aday listelerini belirlerken, 2002 seçimiyle Meclise giren AKP milletvekillerinin yarısını tasfiye etmesini; bunların önemli bir kısmını millî görüş kökenlilerle cemaat bağlantılı isimlerin oluşturmasını; çizilenlerin yerlerine soldan ve orta sağdan yapılan—bazıları vitrinlik—transferlerin ikame edilmesini; ve nihayet, AKP liderinin cumhurbaşkanı seçimi için, Gül’ü de devreden çıkardığı yorumlarına yol açan uzlaşma ve çoklu liste çıkışlarını, Büyükanıt’la yaptığı ve içeriğini ısrarla sır gibi sakladığı görüşme ile irtibatlandıran yorumlar ağırlıkta.
Ve görünen o ki, Erdoğan bu görüşmeyle ilgili ketumluğunu korudukça ve 27 Nisan’a kadar ısrarla gerdiği ortamı yumuşatıp partisini “istenen çizgi”ye çekmeye yönelik “açılım”larını sürdürdükçe, bu yorumlar devam edecek.
Bu farklı yönelişin Erdoğan ve AKP açısından ne getirip ne götüreceğine dair yorumlar da.
Abdurrahman Dilipak’ın yazdıkları gibi:
“Reis ikinci kez gömlek değiştirdi. Gömlekle birlikte konu mankenlerini de değiştirdi. Geçmişle bağlarını kopardı. AK Parti bu şekilde kendi tabanına güven veremez ve bu gidişle ANAP gibi partileşme sürecini tamamlamadan dağılabilir. Reis dikensiz gül bahçesi istiyor, ama bu olmayacak. Göreceksiniz, bu grup daha fazla sorun yaşayacak. Gelenler gidenleri aratacak...” (Vakit, 8.6.07)
***
Haziran’ın son günlerinde Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanı Eğridir’de yaptıkları basın toplantısında dikkat çeken mesajlar verdiler.
Bunların başında, terörle mücadelenin artık profesyonel komando birlikleriyle yürütüleceği açıklaması geliyordu. Acaba şehit cenazelerindeki artışla birlikte tekrar gündeme gelen istifham ve eleştirilerin bu karardaki rolü neydi?
Bir diğer nokta, bu sene terör örgütüne katılımlarda azalma olduğunun komutanlarca da ifade edilmesiydi. Ve bu, aynı şeyi aylar önce söylemiş olan DP lideri Ağar’ı teyid ediyordu.
Toplantıda, evvelce de ifade edilen “Devlet olarak psikolojik harekâtta yetersiziz. Bu işi planlayıp icra edecek bir kuruluşumuz yok. PKK bizden daha iyi psikolojik harekât yürütüyor. Çünkü elini kolunu bağlayan yok” sözlerinin tekrarlanması ile “Terörle Mücadele Yüksek Kurulunun altyapısı yok” görüşünün dile getirilmesinin önümüzdeki süreçte ne gibi sonuçlara yol açacağını ise birlikte yaşayarak göreceğiz.
***
Yargıtay 4. Ceza Dairesinin Fener Rum Patrikhanesiyle ilgili kararında, “Ekümenik olduğu iddiasının yasal dayanağı yoktur” görüşünü açıklarken, “Egemen bir devletin kendi topraklarında yaşayan azınlıklara kendi vatandaşlarından farklı bir hukuk uygulayarak, çoğunluğa dahi tanımadığı birtakım ayrıcalıkları onlara tanımak suretiyle özel bir statü vermesi, anayasanın 10. maddesinde gösterilen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacağından kabul edilemez” şeklinde bir gerekçeye yer vermesi son derece ilginç.
Bu karar, statükonun “hakların gaspında eşitlik” temeline dayandırdığı Patrikhane politikasını “Çoğunluğa dahi vermediğimiz hakları size nasıl verelim?” mantığıyla savunmaya çalıştığının ikrar ve itirafı niteliğinde tarihî bir vesika.
Türkiye işte böyle bir zihniyetle yönetiliyor.
14.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|