Seçim için gün gelip çattı. Milletimiz sandığa giderek kararını verecek. 22 Temmuz’a sayılı günler kala gündem seçimden sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlendi. 16 Mayıs öncesi ve hemen sonrasında olduğu gibi Erdoğan ile Baykal arasında yaşanan karşılıklı kör dövüşü devam ediyor.
11. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin ardından en çok duyduğumuz kelime “uzlaşma” olmaya başladı. Anlaşılan, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına girip hukukî bir nitelikte kazanan bu kelime önümüzdeki dönemde de en çok duyacağımız kelime olacak.
Anayasa Mahkemesi, CHP’nin başvurusu sonucu verdiği ilk kararıyla 367 milletvekilinin oyunu sağlayacak bir “nitelikli uzlaşma” şartı getirmişti. Karardan sonra, ya tek bir parti en az 367 milletvekili ile Meclis’e girerek kendi istediği birini Çankaya’ya çıkaracak, ya da dağınık bir Meclis tablosu ile partiler üzerinde uzlaşabilecekleri bir aday arayışına girecek. İkinci tabloyu gören Erdoğan “uzlaşma” kelimesini telâffuz etmeye başladı.
Erdoğan, “Kimse kendi dayatmasını şart koşmasın. Bize, ‘tek bir adayı dayatmasaydın, adaylarla gelseydin’ dediler ya, onu da yaparız. Alternatiflerle gideriz. Anayasa’daki şartlara haiz adaylarla uzlaşı ararız” derken, uzlaşma aramamakla hata yaptığını hatta “dayatma”da bulunduklarını itiraf etmiş oluyor.
Aynı zamanda “Elimde liste kapı kapı dolaşır, uzlaşma ararım” diye de ilâve ediyor. Bu durumda insanın aklına şu sorular geliyor: O zaman niye meydanlarda “cumhurbaşkanını seçtirmediler” diye muhalefet partileri eleştiriliyor? Baştan, kapı kapı dolaşıp niye uzlaşma aranmadı?
Diğer yandan karışıklığın diğer müsebbibi Deniz Baykal, “uzlaşma” kelimesinden memnun oldu. Ancak “Meclis dışından hem siyasileri, hem toplumu, hem silâhlı kuvvetleri bir arada tutacak aday buluruz” diyerek demokrasiye bakışını ortaya koydu.
Yani, bu seferki kör dövüşünde Erdoğan “birden fazla adayla uzlaşı ararız” diyor, Baykal “Meclis dışından birisi olsun…” diyor. Bu kör dövüş seçime kadar da, seçimden sonraki süreçte de devam edecek gibi gözüküyor. Aslında, uzlaşma derken uzlaşmamayı gösteriyorlar.
Şu anda AKP’li bazı milletvekilleri başından beri söylediğimiz gibi Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçim sürecini iyi yönetemediğini söylüyorlar. Cumhurbaşkanı adayı da olan AKP Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay “Geçmişte de uzlaşma sağlanabilirdi ancak bizim partinin beceriksizliğinden bu sağlanamadı” derken, Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır, AKP ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçim sürecini doğru yönetemediğini ve gerekli olan diyaloğun kurulamadığını söylüyor. Adana Milletvekili Abdullah Çalışkan, aynı görüşleri paylaşırken ilginç bir tesbitte bulunuyor, “Esas uzlaşma 5 Mayıs’ta Dolmabahçe’de sağlandı. Hem listeler hem de cumhurbaşkanının kim olacağı konusunda” diyor.
Ayrıca seçimler öncesi Erdoğan’ın son açıklamalarından sonra AKP’nin “sistemle kavgalı parti” görüntüsünden çıkıp, “sistemle barışık bir parti” görüntüsü verme telâşı olarak da değerlendiriliyor.
* * *
Ancak bu açıklamaların şimdiden yapılması erken. Şu anda yapılan tartışmalar hiçbir anlam ifade etmiyor. Çünkü sandıktan hangi partinin ne oranda oy alarak çıkacağı belli değil. Ancak, Erdoğan’ın daha önceki dönemde yaptığı “dayatma”dan vazgeçip, “uzlaşı ararız” sözleri ders almış olduğunu gösteriyor. Ne var ki, bu “uzlaşma” sözü bir taktik mi onu da seçimden sonra göreceğiz.
Baştan, “Verdik ellerine çelik çomak oynasınlar” türü rencide edici açıklamalar yapılmasaydı, muhalefet yok sayılmasaydı, Türkiye böyle bir karışıklığa girmez, ne olacağı belirsiz bir süreç yaşamazdı…
Son açıklamaları ile cumhurbaşkanlığı seçiminde, “dayatmacı” bir yaklaşım sergilediğini kabul etmiş olan Tayyip Erdoğan’ın millete bir özür borcu yok mu?
“Uzlaşma şimdi mi aklınıza geldi?”
14.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|