Büyük seçime beş günlük bir zaman kaldı. Bu büyük seçimi geçmişteki benzerlerinden ayıran önemli bazı noktalar var. Bu yazıda bunlardan bir kaçına değinmeye çalışalım.
Birincisi: Türkiye ilk defa dört yılı aşan (4 yıl 9 ay) bir seçim devresini yaşadı. Bu dört yıllık süre teâmülü, totaliter baskıların had safhada olduğu 27 yıllık (1923-1950) tek parti devresinde dahi aşılmadı. Keza, beş yıllık sürenin kanunen geçerli olduğu 1980 yılından bu yana da durum hep aynı oldu. Dolayısıyla, bu noktada yeni bir durumla karşı karşıya gelmiş bulunduk.
İkincisi: Türkiye ilk defa, tek başına iktidar olan bir partinin “Erken seçim istemek, vatana ihanettir” dediğine ve sonunda aynı partinin mecbur kalarak “seçimleri erkene alma” tavrına şahit oldu.
Üçüncüsü: Türkiye’de ilk defa tek başına iktidar olan bir partinin, 4.5 yıllık iktidarı boyunca bazı konularda ileri doğru bir tek adım atamadığı, yani hemen hiçbir şey yapamadığı halde, son anda, son dakikada, yani giderayak bir tarzda sanki her şeyi yapacakmış havası verdiğine şahit olundu. (Özellikle insan temel hak ve hürriyetlerine geçit vermeyen bürokraside ve devlet mekanizmasıyla doğrudan bağlantılı konularda.)
Dördüncüsü: Hakim güçler tarafından ısrarla iki partili bir Meclis öngörüldüğü halde, yeni kurulacak Meclis’in çok parçalı ve çok partili olacağı şimdiden belli. Bilinmeyen bir husus varsa, o da Meclis’in kaç parçalı olacağıdır. Meclis’e gireceği muhtemel dört partinin varlığı bir yana, en az dört ayrı çeşit bağımsız adayların da yeni Meclis’te yerlerini alacakları anlaşılıyor. Bir de, ana muhalefetle Meclis’e sırf girmek için anlaşmış olan Ecevitler’in partisi var ki, onun da kaç milletvekili ile temsil edileceği henüz belli değil. Hasılı, 4.5 sene müddetle iki parçalı olması düşünülen ve bütün stratejiler ona göre belirlenmiş olan yeni Meclis, görünen o ki paramparçalı bir manzara teşkil edecek.
Beşincisi: Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçiminin de önemli bir faktör olarak yer aldığı meçhullerle dolu bir genel seçimle karşı karşıya gelmiş durumda. Bir yandan, süresi zaten uzamış bulunan mevcut cumhurbaşkanının daha ne kadar o makamda kalacağı meçhul iken, bir yandan da seçilecek yeni cumhurbaşkanı hakkında zihinlerde ve hesaplarda bir netlik görünmüyor. Yani, partilerin ne adayları belli henüz, ne de seçilecek yeni ve kalıcı cumhurbaşkanının hangi usulle ve ne kadarlık bir süre için seçileceği biliniyor. Zira, ortada bir referandum meselesi var ki, bunun sayısal neticesi şimdiden belli olduğu halde, bu neticenin yeni cumhurbaşkanını ne ölçüde etkileyeceği hususu tam bir bilinmezlik içinde. Yani, “Cumhurbaşkanını halk seçsin” kararının, sosyal ve siyasî neticelerinin ne olacağını şimdiden kestirmek çok müşkül görünüyor.
Altıncısı: İktidar partisinin üst yönetimi, cumhurbaşkanlığı meselesinde halkın zaten karışık olan kafasını daha da karıştırmış oldu. Üç ay önce Abdullah Gül’ün adaylığı konusunu tam bir krize dönüştüren ve uzlaşmanın, mutabakatın semtine dahi uğramayan Başbakan Erdoğan, bu konuda bugün için daha farklı söylemlerle kamuoyuna hitap ediyor. Ancak, yine de söylediklerinin hiçbiri tam bir netlik arz etmiyor. Dolayısıyla, bu cihetten de meçhullük devam ediyor.
Yedincisi: Seçimlerin neticesi hakkında ciddî ciddî tahminler yapılmasına, hatta kesine yakın hükümler verilmesine rağmen, bize göre yine de (meçhuller sebebiyle) sürprizlerle dolu bir seçim dönemi yaşanıyor. Meselâ, iktidar partisi en az yüzde 40 oy oranıyla yeniden ve tek başına iktidar olacağını iddia ediyor. Anamuhalefet partisi, “Cumhuriyet kazanacak” deyip Cumhuriyeti de seçime âlet ederek kesin iktidar olacağını düşünüyor. Bir başka parti tek başına bir “milliyetçi iktidar”dan dem vururken, özellikle medya tarafından ademe mahkûm edilmeye çalışılan Demokrat misyon partisi ise, barajı rahatlıkla aşacağını ve teşkil olunacak yeni Meclis’in kilit partisi olacağını vurguluyor. Erbakan Hoca kesin hüküm ifade eden cümlelerle bir “Saadet iktidarı”ndan söz ederken, Cem Uzan da “Asla bizim bir baraj sorunumuz yok, bunu herkes görecek” diyor da, başka bir şey demiyor. Öte yandan, bağımsız adayların durumu da ilk defa ciddî şekilde bir merak konusu teşkil etmiş oluyor.
Sekizincisi: İktidar partisi ile muhalefet partileri, hayatî öneme haiz bazı konularda birbirinin tamamen zıddı ve aksi yönünde açıklamalarda bulunuyor. Meselâ, gerek diplomasi, gerek ekonomi ve gerekse ülke güvenliği gibi konularda, yabancı ülkelerin tesir ve müdahale gücünün baştan aştığını iddia eden muhalefet sözcülerinin, gerçekleri ne oranda kamuoyuna yansıttıkları bilinmez iken, iktidar sözcülerinin ise, sanki her şey kendi bilgi ve kontrolleri altındaymış tarzındaki açıklamaları da maalesef güven vermiyor. Zira, değişik kanallardan yapılan araştırmalar ve görünen bazı rasyonel neticeler, ülke ve millet iradesi üzerindeki ecnebî tesirlerin hiç de yabana atılmayacak boyutta olduğunu gösteriyor.
Final: Kendi zaviyemizden bakarak gördüğümüz bütün bu hususların, vatandaşın dünyasına ne ölçüde yansıdığı ve nasıl bir tesir icra ettiği, çok değil sadece beş gün sonra birçok yönüyle netlik kazanmış olacak. Bir başka ifadeyle, meçhullüklerle dolu bir seçimin ardından, hiç olmazsa bazı hususlar tam anlamıyla aydınlığa kavuşacak ve siyasî gelişmeler yeni bir mecraya doğru akmaya başlayacak. Gelişmelerin hayırlı neticeler doğurmasını ümit ve temennî ediyoruz.
Sesleri fazla çıkanlar
Bu seçimde sesleri (gürültüleri) fazla çıkanlara dikkatle bakınca gördük ki, bunlar üç kısma ayrılıyor:
Bir: Elinde parası ve maddî imkânı olanlar. Bunlar, gerek hükümet ve gerekse belediye imkânlarından da istifade eden kesimdir.
İki: İdeolojik temelde siyaset yapanlar. Bunlar, partisinin kazanıp kazanmayacağına bakmaksızın canhıraş bir şekilde çalışıyor.
Üç: Siyasette var olma mücadelesi verenler. Bunlar, bir kader seçimiyle karşı karşıya bulunduklarının gayet iyi farkındalar. Bu sebeple, feryad ü figân edercesine çalışıyorlar.
17.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|