Seçim maratonunun son haftasına da girdik. Bu sürecin özellikle 27 Nisan’ı takip eden ilk günlerinden itibaren yer yer çok hararetli, öfkeli tartışmalar, eleştiriler, suçlamalar yapıldı. Gıybetler edildi. İşi hakaret, tezyif, hattâ küfür noktasına kadar vardıranlar dahi oldu.
Aslında siyasetin ve hele seçim yarışının tabiatı gereği, tartışmaların sair zamanlara kıyasla daha heyecanlı olması nisbeten anlaşılabilir.
Mâkul, dengeli ve seviyeli olmak kayıt ve şartıyla eleştiriler de işin kaçınılmaz bir boyutu.
Ancak özellikle böyle zamanlarda aklıselim ve insaf ölçüleri kolaylıkla kaybedilebiliyor; İslâmî ölçülere de, medenî insandan beklenmesi gereken davranış kalıplarına da uymayan fanatizm örnekleri ne yazık ki sıkça sergilenebiliyor.
Nitekim bizim netice itibarıyla vakıalara dayandırarak ortaya koyduğumuz tesbitlere ve bunlardan hareketle yaptığımız siyasî değerlendirmelere gelen tepkilerin bir kısmı bu ölçüsüzlüklerin düşündürücü örneklerini içeriyordu.
Evvelce din adına çıkmış bir partiye destek vermeyenleri mason uşaklığıyla ve hattâ dinden çıkmakla suçlayan kültürün, bazı insanların dünyasında hâlâ hüküm sürmeye devam ettiğini gösteren örnekler ise daha da üzücüydü.
Dini kendi partisine inhisar ettirerek büyük bir ekseriyette dine aleyhtarlık meyli uyandırma vebalini netice veren bu çok yanlış ve sakat anlayışın artık çok gerilerde kalmış olması gerekmiyor mu?
Öte yandan, siyasî tercihleri sükûnetle, farklı görüş sahiplerini yerin dibine batırıp cehennem yolcusu ilân etmeden, karşılıklı olarak birbirini anlamaya çalışan samimî ve yapıcı tavırlarla tartışmaya alışmamız da icab etmiyor mu?
Bu nokta, bizim aslî hizmetimiz açısından özellikle büyük önem taşıyor. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin bu husustaki ikazı ortada:
“Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin...” (Kastamonu Lâhikası, s. 88)
Bu ikazın icabının yerine getirilemeyişi, şimdiye kadar hepimize çok ağır bedeller ödetti.
Artık siyaset cereyanlarının bizi birbirimize düşürmesine müsaade etmeyelim. Gelip geçici siyaset rüzgârlarına kapılarak, kardeşlik hukukunu zedeleyici davranışlar içine girmeyelim.
Biz seçim yorumlarımızı bu ölçüler içerisinde yapmaya gayret ettik. AKP’ye yönelik eleştirilerimizde, çoğunun ehl-i iman ve samimî dindar olduğundan kuşku duymadığımız parti yöneticilerinin kişiliklerini hedef almadık; ama partinin icraat ve uygulamalarının din ve dindarlar için getirdiği sakıncalara dikkat çekmeye çalıştık. DP tercihini de, Risale-i Nur’daki ölçüler ışığında, mevcut şartlarda en ehven alternatifin bu parti olduğu değerlendirmesiyle ortaya koyduk.
Cenâb-ı Hak, hakkımızda hayırlısını versin.
***
Hafta içinde berzah âlemine yolcu ettiğimiz son şahitlerden Mustafa Türkmenoğlu ve Kâmil Acar’a rahmet, kalanlarına sabır niyaz ediyoruz.
***
Yarın başlayacak Üç Aylarınızla Perşembe gecesi idrak edeceğimiz Regaib Kandilinizi tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
15.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|