Geçmiş seçim dönemlerine göre ‘kısa’ süren bir seçim kampanyasına şahit olduk. Her seçim sürecinin meşhur ettiği kişi ve kavramlar olduğu gibi, bu yılki seçim kampanyalarında da meşhur olan kişi, kavramlar ve vaadler oldu. En meşhur vaad, “Mazot 1 YTL olacak” şeklinde özetlenebilen ekonomik vaadler oldu.
Ekonomi ile yatılıp, ekonomi ile kalkılması 12 Eylül 1980 ihtilâli sonrası uygulanan politikaların bir sonucudur. İhtilâl yönetimi önce milleti fakirleştirdi, sonra da maddî refahı ‘ulaşılması gereken hedef’ olarak Türkiye’nin önüne koydu. Maddî anlamda zenginleştiğimiz halde, ihtiyaçların çoğalması sebebiyle gerçek anlamda fakirleştik. Geçmiş yıllara nisbetle daha fazla kazanan ve ‘babalarından daha zengin olanlar’ bile sahip olduklarıyla iktifa etmeyip kendilerini ‘daha çok kazanma’ya adadı.
Seçim süreci devam ederken ifade etmeye çalıştığımız gibi, 2007 yılının seçim kampanyasında yer alması gereken asıl ‘vaadler’ ne hikmetse yer almadı. Türkiye’nin önünü tıkayan ve ufkunu karartan ‘yasaklar’ hâlâ devam ediyor ve bu yasakların kaldırılması yönünde (DP hariç) ciddî vaadlerde bulunulmadı. Hele hele, Avrupa Birliği üyeliği noktasındaki hedeflerin seçim meydanlarına taşınmaması, bu konuda vaadlerde bulunulmaması büyük bir eksiklik.
Oysa bir önceki seçim döneminde seçim meydanlarında bu konular tartışılarak oy istenmişti. Gerçekte de AB üyeliği konusu, siyasî parti liderlerinin ilgilenmesi gereken konuların başında olmalı değil miydi? “Türkiye’yi AB üyeliğine biz taşıdık, biz taşırız” diyen bir konuşmaya şahit olmadık.
“Millet ‘ekmek’ derdinde, AB’yi unuttu” diyenler olabilir. Böyle bile olsa, bunun ‘suç’lusu da yine siyasî partilerdir. Siyasî partilerin bir görevi de Türkiye ve dünya gerçeklerini kamu oyuyla paylaşmak değil mi? AB üyeliği konusu Türkiye’nin ‘âlî menfaatleri’ arasında yer alıyorsa, bunun millete de anlatılması gerekmez mi? Siyasî partilerin bu konuda “Görmedim, duymadım” tavrı yanlış.
40 milyonu aşkın seçmen, nasip olursa yarın sandık başına gidecek. Vicdanlarla baş başa kalındığında bu konular da hatırlanırsa ne âlâ. Yok, sadece ‘Karnım nasıl doyar?’ endişesiyle tercih yapılırsa, maksadın aksiyle tokat yemek de mümkün.
Şunu bütün ‘seçmen’lerimizin hatırlaması lâzım: “Önce ekmek” değil, “önce hürriyet” diyemedikten sonra ‘düzlüğe’ çıkmamız zor. Türkiye’de de, dünyada da ‘önce ekmek’ demek bizi belki ‘ekmek’e ulaştırır, ancak ‘hürriyet’ olmadıktan sonra ‘ekmek’ de elimizden kayar gider. Öyle olmasa, “Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyenler kazanır mıydı?
Keşke, milletin reylerine talip olan siyasetçiler de bu sırrı anlasa ve son dakika vaadlerinde bu temel konulara dikkat çekse... Keşke...
21.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|