Türkiye’de şikâyet edilen konuların arasında, belki de en başında ‘yargı’ geliyor. Gerek ‘yargı’ mensupları ve gerekse vatandaşlar, avukatlar ve siyasetçiler ‘yargı bağımsızlığı’ konusunda zaman zaman endişelerini dile getiriyorlar. Bilhassa, ‘adlî yıl açılış’ konuşmalarında; ya da yüksek yargı mensuplarının ‘emeklilik konuşmalarında’ bu konuların gündeme taşındığına bir şekilde şahit olmuşuzdur.
Yargı ile ilgili tartışmalar zaman zaman gazete manşetlerini de meşgul ediyor. İleri sürülen iddiaların yarısının doğru olması ihtimali bile insanı üzüyor. Tabiî ki bu iddiaların hiçbiri doğru olmayabileceği gibi, doğru olanlar da olabilir. Netice ancak ‘yargı’ kararı sonrasında anlaşılabilir.
Yargı camiasıyla bir şekilde irtibatı olanlar, öne sürülen iddialarla ilgili olarak yaptığı değerlendirmelerde, ‘yara’nın derin olduğuna dikkat çekmişler. Bir kısmını özetlemekte fayda var:
* Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk: Hakimlik ve savcılık mesleği şaibe kaldırmaz. Görevlerini kötüye kullanan yargı mensuplarına kesinlikle müsamaha gösterilemez.
* Emekli Yargıtay Üyesi Ekrem Serim: Hakim ve savcıların atama terfi ve tayinleri konusunda dürüstlük ve liyakat esas alınmalı, HSYK yeniden yapılandırılmalıdır.
* İstanbul Barosu eski Başkanı Av. Yücel Sayman: 1999’da yaptığımız bir ankette 666 avukattan 631’i ‘Yargıda yolsuzluk var’ dedi. Bu iddialar yeni değil, zamanında önlem alınması gerekirdi.
* Hukukçular Derneği Başkanı Av. Hüsnü Tuna: Bu sorun, neşter vurulmayla çözülmeli. Üç beş kişilik vak’a değil. Bu olanlar, yargının damarlarına kadar girmiş durumda. (Zaman, 18 Temmuz 2007)
İleri sürülen iddiaları tekrarlamaya ihtiyaç duymuyoruz. Çünkü hem bu iddialar çok rencide edici, hem de herkesin bir şekilde duyduğu iddialar...
Unutmamak lâzım ki, ‘adalet’in mülkün temeli olabilmesi; sözde değil, özde, ancak ve ancak ‘âdil’ uygulama ile mümkündür. Dile getirilen iddialar, mülkün temelinin sarsılmaya başladığını ya da daha önce başlayan sarsıntının bir şekilde devam ettiğini hatırlatıyor.
Tabiî ki kanunlarımıza göre yargı ‘bağımsız’dır. Ancak yargının bağımsız olup olmadığıyla ilgili olarak da tartışmalar yapılıyor. Nihayetinde bu problemlerin çözülmesi, her sahada olduğu gibi adalet sahasında da ‘temiz eller operasyonu’ yapılmasına bağlıdır. Diğer kurumlarda olduğu gibi, yargı ile ilgili iddialar da önce yargıya zarar veriyor. Bu bakımdan, yargının her türlü iddiâ ve töhmetlerden kurtulması için gereken ‘âdil’ bir şekilde yapılmalıdır. Bir şekilde dile getirilen iddialar açıklığa kavuşturulmalı, doğru ise yapanlar, yanlış ise iddia sahipleri mahkûm olmalıdır.
Yargının lâyık olduğu ‘saygın’lığına kavuşmasına ve ‘adil yargı’ya bütün Türkiye’nin ihtiyacı var.
20.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|