Milliyetçi ve muhafazakâr diye bilinen bir grup milletvekili, 1946'da seçilmiş oldukları Demokrat Partiden ayrılarak, 60 sene önce bugün (19 Temmuz 1948) Millet Partisini kurdu.
Bu yeni siyasî hareketin başını Fevzi Paşa, Sadık Paşa ile Osman Bölükbaşı çekiyordu.
1948 yılı Temmuz ayı ortalarında Ankara'da dindarlığıyla bilinen Osman Nuri (Köni) Efendinin evinde toplanan Milletçiler, mübarek sayı olsun diye 33 kişiyle yeni partiyi bir an önce kurmaya karar verdi.
Millet Partisinin Fahrî Genel Başkanlığına Mareşal Fevzi Çakmak, resmî Genel Başkanlığına Prof. Hikmet Bayur, Meclis Grup Başkanlığına ise Osman Nuri Bey getirildi.
Böylelikle, Meclis'te grubu bulunan yeni bir parti daha teşkil edilmiş oldu.
Millet Partisini oluşturan milletvekillerinin hemen tamamı, Demokrat Partiden ayrılan kimselerdi.
Toplam milletvekili sayısı 60 kadar olan Demokrat Parti, bu yeni hareketle daha ikinci senesinde tam ortadan ikiye bölünmüş oldu.
Millet Partisini kuranlar, Demokrat Partiyi pasiflikle suçlamaya başladı.
Onlara göre, iktidardaki Halk Partisine ve özellikle İsmet Paşaya karşı daha sert, daha haşin bir politika izlenmeliydi.
Nitekim, partinin resmî kuruluşuyla birlikte bir beyannâme neşreden Fahrî Başkan Fevzi Paşanın sözleri de aynı doğrultudaydı.
Fevzi Paşa, Halk Partisine karşı asıl muhalefeti ancak kendilerinin yapabileceğini, Demokratların çok pasif kaldığını ve uzlaşmacı bir tavır sergilediğini söylüyordu.
Oysa, Millet Partisinin bu çıkışı en çok da Halkçıları ve bilhassa İsmet Paşayı sevindiriyordu. Zira, bu hareketle, iktidara gelmeye hazırlanan Demokratların zaafa uğratıldığını gayet iyi biliyorlardı.
Orbay'ın cevabı
Millet Partisi, siyaset sahnesinde çok güçlü bir kadroyla arz–ı endâm etti.
Demokrat Partinin içinde ne kadar dindar bilinen kişiler varsa, hemen hepsini yanlarına çektiler.
Yetmedi, DP lideri C. Bayar'a nisbeten daha dindar ve daha karizmatik bir şahsiyet olarak tanınan Fevzi Paşayı fahrî başkan seçerken, efsane general Sadık Aldoğan'ı da kurmay kadronun içinde gösterdiler.
Milletçiler, bu arada bir adım daha ileri gittiler ve bir başka efsane şahsiyetin peşine düştüler. Bizzat Fevzi Paşa ve Osman Bölükbaşı'nın tavassutu ile "Hamidiye Kahramanı" diye bilinen eski başbakanlardan Rauf Orbay'a ciddi ciddi çengel attılar. Onu partilerine katılmaya ve ülkeye birlikte hizmet etmeye açıkça dâvet ettiler.
Mareşal Çakmak'ın "selâmı" ile Amiral Rauf Orbay'a giden ve onu birlikte siyaset yapmaya dâvet eden Bölükbaşı'ya Orbay şu cevabı verir: "'Mareşalin emrinde bir nefer olmak, benim için bir şereftir. Ancak, ben bir kere siyasete (TCF) girdim, nâmusumu ve canımı zor kurtardım. Teveccühünüze teşekkür ederim. Ama, politika mı? Allah korusun, bir daha girmem.'' (Yeni Şafak, 23 Mayıs 2005)
Orbay, 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurucu üyesi olduğu için başına gelmeyen kalmamış, ayrıca "İzmir Sûikastı" kumpası sebebiyle de İstiklâl Mahkemesinde yargılanmış ve idam edilmekten zar–zor kurtulmuştu.
Demokratlarla çekişme
Milletçi hareketin başını çekenlerden Fevzi Paşa, İsmet Paşanın dayatmaları neticesi, 12 Ocak 1944'de "yaş haddinden" emekliye sevk edildi. Ancak, o bu muameleyi hazmedemedi ve iki sene sonra siyasete atıldı.
Zira, ne de olsa 22 sene aralıksız şekilde Genelkurmay Başkanlığı yapmış, üstelik M. Kemal'den sonra İsmet Paşanın da bir dediğini iki etmemiş bir kişilikti.
Nitekim, 1946 seçimlerinde DP listesinden bağımsız seçildi ve Meclis'te de İnönü'ye karşı DP'nin Cumhurbaşkanı adayı oldu.
Ne var ki, 1948'de Milletçilerin gönüllü reisliğine geçerek Demokratları adeta sırtından hançerledi.
1948'den 1950 seçimleri öncesine kadar da gittiği hemen her yerde Demokratların aleyhinde bulundu. Seçimlerden bir ay kadar evvel öldü. Partisi de seçimi kaybetti. Üstelik, "Müstakil Demokratlar Grubu" ile "Öz Demokratlar Partisi"ni de saflarına katmalarına rağmen...
Dine hizmet edemeyen dindar (!)
Milletçilerin 1950 seçimleri öncesinde halka yönelik yaptıkları propagandanın mahiyeti özet olarak şöyleydi: "Bizim başkanımız Fevzi Paşa, Demokratların başkanı olan Celal Bayar'dan daha dindardır. Üstelik, İsmet Paşaya karşı daha cesur ve daha dişli bir liderdir. Ayrıca, partimizin kurmay kadrosu da Demokratların kadrosundan daha milliyetçi, daha muhafazakâr bir heyetten müteşekkildir. Dolayısıyla, Demokratları değil, bizi destekleyin, bizi iktidara getirin..."
İşte, bu mânâda seçim propagandası yapan Milletçiler, Üstad Bediüzzaman ve Nur Talebelerine de tesir etmeye ve desteklerini almaya çalıştılar. Ancak, hiçbir şekilde yüz bulamadılar ve iltifat göremediler. (Son Şahitler–4, s. 43–44)
Zira, dindar görünümlü Fevzi Paşa, şayet dine ve dindarlara bir faydası olsaydı, şimdiye kadar bunun bir emaresi görülürdü.
Halbuki, onun 22 yıllık Seraskerliği zamanında din lehinde hiçbir hizmeti görülmediği gibi, aynı dönem içinde (1922–1944) yapılan hadsiz zulüm ve baskılarla dindarlara da kan kusturuldu.
Hâsılı, vazife başında ve elinde de birçok imkân/selâhiyet var iken, din lehinde hiçbir hizmette bulunmamış bir kimse hakkında iyimser olmaya hiç hacet yoktu.
Buna mukabil, Halkçıların karşısında eski Ahrarların devamı olan Demokratların desteklenmesi, onlara istinad noktası olması fikri benimsendi ve on yıl müddetle de tereddütsüz aynı minvâl üzere hareket edildi.
Ayrıca, Eşref Edib gibi Üstad Bediüzzaman'la samimi dost olan Osman Nuri Efendinin de, "siyaset noktasında" farklı bir yol takip ettiğini görmekteyiz. Yani, din kardeşliği devam etmekle beraber, siyasî düşünce paralelliği bir türlü sağlanamamıştır.
* * *
Son bir not: Millet Partisinin ilk genel başkanı Hikmet Bayur, son sadrâzamlardan Kâmil Paşanın torunu olup, 1954'ten sonra DP listesinden bağımsız aday olarak seçilerek Meclis'e girdi. 1960 darbesinden sonra ise, o da Yassıada'da Demokratlarla birlikte yargılandı.
19.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|