Ortadoğu’da iki savaş ihtimali var. Bunlardan birisi Suriye-İsrail cephesinde. Aslında Suriye ve İsrail cephesinde ‘ne savaş ve ne de barış’ hali devam ediyor. İsrail de bundan rahatsız. Aslında taktik Hizbullah ve Hamas desteği olmasa İsrail Suriye yönetiminden memnun. Ondan iyisi Şam’da kayısı. Zira Suriye rejimi halkından kopuk ve halkını temsil etmiyor. Etnik veya doktrinel anlamda değil, sadece ideolojik anlamda da böyle.
Suriye ulus bir devlet olduğu gibi aynı zamanda rejim de halkından kopuk. Çok küçük bir sosyolojik tabana dayanıyor. Bundan dolayı 2003 sonrasında ABD’nin seçenekleri arasında olan Şam rejiminin devrilmesine en büyük muhalefet Telaviv’den geldi. ‘Bilineni bilinmeyene tercih ederiz’ dediler. Onun zayıflığı ve halkından kopukluğu İsrail’in gücü demektir. Suriye geçmişte Red Cephesinin üyelerinden birisiydi. Hâlâ da kendi başına ve bir de İran’ı saymazsak öyle sayılabilir. Ama merhum Kelim Sıddıki gibilerine göre de aslında İsrail’e çevreleyen bir güvenlik kuşağının üyesi.
İsrail geçmişte Türkiye, İran ve Etiyopya ile Arapları çevreleme politikası izlemiştir. Bunun halkalarından bazıları zamanla koptu. Yenilerini yerlerine koymaya çalışıyor. Çevreleme politikasının muhtemel adayları arasında Irak’ın kuzeyindeki defacto Kürt varlığı bulunuyor. Çevreleyici dış gerdanlığın yanında bir de Ürdün gibi ülkelerin temsil ettiği iç çekirdek veya gerdanlık var. Camp David’le birlikte bu gerdanlığa ‘yarı resmî’ olarak Mısır da dahil olmuştur. Suriye ise dolaylı yoldan İsrail’e karşılığı ödenmez bir hizmette bulunuyor. Bunu konumu ve duruşu sağlıyor. Sufilerin deyimiyle izah edecek olursak’ vücuduke zenbün la yukasu aleyhi zenbun aher/ varlığın suçtur başka suça ihtiyaç yok. Miles Copeland’ın da kullandığı ifadeyle Nasır ABD’nin tarafsız müttefikiydi. Nasır siyaseti itibarıyla değil, konumu itibarıyla böyleydi. Bizatihi değil, ama itibari olarak ABD’nin has müttefikiydi. Kanal’ı devletleştirerek İngiliz mirasının ABD’ye intikalini kolaylaştırmıştır. İkinci bulunmaz hizmeti ise, Kral Faysal’ın başında bulunduğu Suud gibi kraliyetlerle ideolojik, siyasi ve askeri olarak sürtüşerek Arapları kutuplaştırmış ve İsrail’i güçlendirmiştir. Daha sonra Nasır’ın yerini Irak’ın Saddam’ı ve Suud’un yerini de İran almıştır. Bu kutuplaşmanın ve yıpratma savaşlarının bir sonucu İsrail karşısındaki 1967 hezimeti yaşanmıştır. Bu bağlamda, Esad hanedanlığı konumu gereği İsrail’in en büyük tabii müttefikidir.
***
Geçen yıldan beri Suriye ile İsrail arasında barış ile savaş seçenekleri yarışıyor. Sarkaç gidip geliyor. İsrail’in Hizbullah’a yönelik saldırısının Suriye’yi de kapsayacağı beklentisi vardı. Bu gerçekleşmedi. Ancak bir yıldan beri İsrail’in ne savaş, ne barış halini veya siyasi buzlanmayı çözme veya kilitlenmeyi kırmak için Şam’a karşı bir taktik savaş açması ihtimalinden sözedilmektedir. Kimilerine göre bu savaş baskın bir savaş olacak. Şam yönetimi de bu ihtimale karşı mevzilerini ve mevkilerini takviye ediyor. İsrail tarafından bazıları bu tahkimatı Suriye’nin savaş niyetine bağlıyor. Halbuki bunun taarruz değil, savunma niyetli olduğu müsellem. Zira Suriye Golan Tepeleri’ni savaşla değil ancak barışla geri alabilir. Ama bunu çok bekledi bir türlü gerçekleşmedi. Bunun için tahrik ve kışkırtma politikalarına başvuruyor. Bununla birlikte, İsrail’in barış durumunu dipsiz kuyudan çıkarmak için Suriye’ye baskın bir savaş açabileceği öngörülüyor. Bilindiği gibi İsrail ile Mısır arasındaki buzlar böyle bir taktik savaştan sonra erimişti. 1973 yılında Suriye ve Mısır aynı anda İsrail’e yönelik baskın bir saldırı düzenlemişti. Bunun geleneksel anlamda bir kurtuluş savaşı olmadığı belki durgun suları harekete geçirmek için taktik bir savaş olduğu söylendi. Türkiye’de bunu ilk yazanlardan birisi Muhammed Han Kayani oldu. Ramazan Savaşı’nın buzları ve statükoyu kırma yani bir taktik savaş olduğunu yazanlardan birisi de Şarku’l Avsat yazarlarından Hasan Şebekçi (17/7/2007). Dolayısıyla 1973 savaşı barış için kurgulanan bir savaştı. Şimdi aynısının İsrail tarafından Suriye’ye yönelik de yapılabileceği ifade ediliyor. Baskın savaşın durgun suları hareketlendirebileceği ve barışa mecra açacağı kaydedilmekte. Özellikle de Paretz’in halefi olarak savunma bakanlığına getirilen eski general Ehud Barak’ın böylelikle siyasi hezimetlerinin de rövanşını alacağı ifade ediliyor. Yani bir taşla birkaç kuş,
***
Bilindiği gibi Camp David II. müzakereleri Barak ile Arafat arasında yapılmış ve Barak barışın mağlubu olmuştu. 1999 yılında iktidara geldikten sonra bir yıl sonra Güney Lübnan’dan (Lübnan’ın güneyi) veya Şaron’un ihdas ettiği tampon bölgeden çekilmişti. 5-6 yıl sonra Hizbullah’ın sınırı geçerek bazı İsrail askerlerini öldürmesi ve diğerlerini de esir alması İsraillileri bu çekilmenin saldırıları önlemediği kanaatine sevketmişti. Bundan da Ehud Barak sorumlu tutuluyordu. Bundan dolayı Ehud Barak bu defa hedefi büyüterek Hizbullah’ın hamisini cezalandırabilir. Bununla birlikte, savaşsız barış seçeneği de savaşlı barış seçeneğiyle yarış halinde. Bu bağlamda, Türkiye’nin da aracılığıyla İsrail ile Suriye arasında gizli görüşmeler yapıldı. Suriye ise bunun alenileşmesini istiyor. Gizli kanallar yerine açık kanalları tercih ediyor. Zira dışarıda ve içeride güven kaybediyor. İsrail ise Suriye’nin samimi olmadığını ileri sürüyor. Gizli arabulucular buzları kıramazsa Bush’un ortaya attığı Ortadoğu Konferansı devreye girecek. Şimdiden herkes mutasavver Ortadoğu Konferansı için tebrik yarışına girse de Bush ve Blair ikilisinin ipiyle kuyuya inilmez. Hiçbir itibarları yok. Onlar Ortadoğu barışıyla Irak fiyaskosundan kurtulmak istiyorlar. Bu ise olmayacak bir duadan ibarettir. Öncesinde de Ortadoğu barışını Irak meselesine kurban etmişlerdi. Artık başlattıkları süreç kendilerini de önüne kattı sürüklüyor. Onlar süreci değil süreç onları kotarıyor. Bir müddet sonra o süreç içinde boğulup gidecekler.
19.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|