3 Kasım seçiminde AKP’yi iktidar yapan oylar içinde, DYP’den gidenlerin de hatırı sayılır bir yeri vardı. Yıllar yılı AP-DYP çizgisinin kalesi olarak bilinen bazı şehirlerin silme AKP’ye yönelmiş olması da bunu gösteriyordu.
Bunun, her iki partiye bakan yönleriyle farklı sebepleri vardı. Türkiye’yi her alanda alabildiğine derin krizlere sürükleyen Anasol-M ortaklarına duyulan tepkiden, hak etmediği halde DYP’-nin de payını alması bu parti açısından geçerli sebeplerin başında yer alırken, AKP’nin ustaca bir toplum mühendisliği projesinin ürünü olarak yeni ve denenmemiş bir parti görüntüsüyle ortaya çıkmış olması ise onun açısından büyük bir avantaj oluşturdu. Ve 3 Kasım öncesi iktidarının yıpranmışlığı en fazla AKP’nin işine yaradı.
DYP’yi aşağı çekerken AKP’ye yol veren ortak faktör ise 28 Şubat’tı. Bu süreç Refahyol hükümetinin ortağı olması sebebiyle DYP’yi de hedef aldı ve yıprattı. Buna karşılık, iktidarın büyük ortağı olan RP’yi ve ardından devamı olarak kurulan FP’yi kapatırken, bu partide senelerce yönetici olarak görev yapmış, hattâ Refahyol’da bakan olmuş isimlerin Erbakan’la yollarını ayırarak kurdukları AKP’nin önünü açtı.
Seçimden sonra AKP, bir taraftan kendisini DP ve Menderes çizgisinin devamı olarak tanımlamaya çalışırken, diğer taraftan Özal’ı referans gösteren karışık mesajlar verdi. Ama bir konuda netti: Hedefi DYP’yi tamamen tasfiye edip tabanına oturmaktı.
Ve bu hedefi gerçekleştirmek için uyguladığı strateji, genelde DYP’yi yok sayıp kaale almama şeklinde tezahür etti.
Ancak Mart-2004'teki yerel seçimler öncesinde, şu anda gözden düşmüş olan o zamanki Genel Başkan Yardımcılarından biri, “Öncelikli hedefimiz DYP’yi çökertmek” diyerek baklayı ağzından çıkardı.
22 Temmuz seçiminde de hedef değişmiş değil. Bunu, cumhurbaşkanı seçimindeki tıkanmanın faturasını DYP-DP’ye yıkma ve DYP-ANAP birleşmesini sabote edip buradan da bir yıpratma kampanyası çıkarma noktasında sürdürülen kampanyalardan anlamak mümkün.
Ama zaman içinde işin rengi değişmeye başladı. Cumhurbaşkanı seçiminde AKP’nin yaptığı vahim hatalar, Erdoğan’ın fedakârlık ve feragat görüntüsü altında Gül’ü aday gösterip de işler sarpa sardıktan sonra harcayıp ortada bırakması, cumhurbaşkanını halkın seçmesi için son anda çıkarılan pakete Anayasa Mahkemesinden vize almasına rağmen sahip çıkılmaması, işin içinde başka işler olduğunu gösterdi.
Bunlar fark edildikçe, DP’ye karşı sürdürülen “Dindar cumhurbaşkanı seçtirmediler” kampanyasının yıkıcı etkisi izale olmaya başladı.
DYP-ANAP birleşmesinin “fiyasko” ile sonuçlandığı iddiasına dayalı kampanya da, oy tabanı olan ANAP’lı isimlerin DP’den aday gösterilmesi ve birleşme sürecinin tabanda başarıyla sürdüğü mesajının verilmesiyle boşa çıkıyor.
İlâveten, DP’nin seçim kampanyasında verdiği müsbet mesajlar da olumlu karşılık buluyor.
AKP icraatından duyulan hayal kırıklıklarının su yüzüne çıkması da buna eklenince, beş yıl önce DP tabanından AKP’ye giden oyların asıl adresine geri dönüş süreci başladı ve hızlanarak devam ediyor. AKP’den kopan DP oyları iddia edildiği gibi başka partilere değil, DP’ye gidiyor.
21.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|