Pazar günü yapılan genel seçimler, partilerin sıralamasını değil, ancak oy oranları itibariyle ortaya sürpriz neticeler çıkardı.
Son güne kadar açıklanan anketlerin, yapılan tahminlerin hemen tamamı, sandıktan iktidardaki AKP'nin yine birinci, CHP'nin ikinci, MHP'nin üçüncü, DP'nin dördüncü, GP'nin beşinci ve SP'nin ise altıncı parti olarak çıkacağı yönündeydi.
Bunlara ilaveten, bağımsız adayların da grup kuracak bir çoğunlukla Meclis'e girebilecekleri ve bunun sonucu olarak eskisinden çok farklı bir Meclis tablosunun teşkil olunacağı ifade ediliyordu.
Sıralama itibariyle, tahminlerin büyük ölçüde gerçekleştiği aşikâr. Ne var ki, partilerin almış oldukları oy oranları önemli ölçüde yanıltıcı ve şaşırtıcı oldu. Tahminler, MHP dışındaki diğer partilerin oy oranlarında yanıldı denilebilir.
İktidar partisinin oylarını artırması, şaşaalı "Cumhuriyet mitingleri" ve DSP ile yaptığı seçim işbirliğine rağmen CHP'nin (üstelik anamuhalefet iken) yerinde sayması, diğer partilerin ise büyük oy kaybına uğraması, pekçok kimse için şaşırtıcı oldu.
7+1 partili Meclis tablosu
Sandıktan çıkan neticeye göre, yeni Meclis'te en az yedi parti temsil edilmiş olacak: AKP, CHP, MHP, DSP, DTP (A. Türk), BBP (M. Yazıcıoğlu) ve ÖDP (U. Uras.)
Bu tablonun bir de artısı var: O da Rize'den bağımsız milletvekili seçilen Mesut Yılmaz. Yılmaz, muhtemelen ya bir partiye geçecek veya yeni bir parti kurmaya çalışacak.
Bu takdirde, bir partinin tek başına iktidar olduğu yeni Meclis'in siyasî yapısı, tam tamına sekiz parçalı olacak. (NOT: Halen tutuklu bulunan bir bağımsız milletvekili var. Onun nihaî durumu henüz kesinlik kazanmadı. Meclis'e girip girmemesi, hakkında verilecek olan hükme/karara bağlı.)
Her şeye rağmen, ortaya çıkan neticeye saygı duyarak, bu neticenin ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
Demokrat'ın durumu
Yeni Meclis tablosunun içinde, altmış yıllık Demokrat misyona bağlılığını alenen deklare etmiş olan DP yok. Bu parti, yüzde 5.5 ve 2 milyon civarındaki oy miktarıyla Meclis dışında kaldı.
Aldığı oylar, bağımsız seçilen 27 milletvekilinin almış olduğu oyların toplamından daha fazla olmasına rağmen, seçim barajı sebebiyle, Meclis'te temsil edilemiyor.
Yaşanan mağlûbiyetin sebeplerini, partinin yetkili kurulları toplanarak elbette değerlendirecek. Ayrıca, bundan sonrası için yeni bir lider ve kadro teşkili ile yeni bir strateji belirleyerek yoluna devam edecek.
DP'nin durumu ile ilgili bir tesbitimiz şudur:
1) Her şeye rağmen bu partiye oy verenlerin oranı yüzde 5.5.
2) Demokrat olduğunu ve bu partiyi tasvip ettiğini söylediği halde, barajı aşamayacağı gerekçesiyle başka partilere oy verenlerin oranı da en az yüzde 5.5.
3) Yine bu parti misyonunu tasvip ettiği halde, değişik sebeplerle M. Ağar'ın şahsını veyahut siyasî duruşunu sevmediği ve tasvip etmediği için başka partilere oy verenlerin nisbeti yine yüzde 5.5 civarı.
Evet, potansiyel olarak DP'nin yüzde 15'ler civarında oy nisbetinin halen mevcut olduğuna kanaat getiriyoruz. Bu potansiyelin ayrıca bir sinerji kuvveti vardır ki, o da ancak bir "mükemmel reis"in başa geçip kıratı şahlandırması ile açığa çıkabilecek.
Bakalım, DP'nin yanı sıra mağlubiyeti tadan CHP, GP ve SP'de ne gibi gelişmeler yaşanacak.
GÜNÜN TARİHİ 24 Temmuz 1908
Meşrûtiyet'in resmî ilânı
Meşrûtiyet, 32 yıl aradan sonra Sultan II. Abdulhamid'in fermânıyla ikinci kez ilân edildi.
Meşrûtiyetin bu resmî ilânıyla birlikte, otuz yıldır süren istibdat devri sona erdi, Kànun–u Esâsî (Anayasa) yürürlüğe girdi, yeni partiler kurulup Meclis–i Mebûsan tekrar faaliyete başladı.
* * *
Meşrûtiyet'in Hürriyet ile birlikte şifâhen ilânı, bir gün evvel Manastır (Niyazi Bey) ve Selânik'te (Enver Bey) tahakkuk etmişti.
Bu tarih, Rumî 10 Temmuz, Milâdî ise 23 Temmuz gününe tekabül ediyor.
O zamanlar Rumî tarih revaçta olduğundan, Hürriyet ve Meşrûtiyet'in ilânından bahis açıldığında, daha ziyade "10 Temmuz hareket–i mesûdânesi" diye söz edilirdi.
* * *
Hürriyet ve meşrûtiyetin ilânı, her ne kadar kansız gerçekleşti ise de, bu muzafferiyetin sağlanması hiç de kolay olmadı.
Bu uğurda uzun yıllara dayanan bir mücadele süreci var. Namık Kemâl, 1888'de vefat etmiş olmasına rağmen, hemen bütün ömrü bu yolda vermiş olduğu gayretli hizmetlerle geçti.
Dolayısıyla, bu büyük dâvânın fikrî/siyasî arka planında Namık Kemâl ve arkadaşlarının geldiğini unutmamak gerek.
1900'lü yılların ilk başlarında ise, hürriyete ve meşrûtiyet hareketini askeriyede Enver ve Niyazi Beyler, içtimaî sahada Mizancı Murad ve Prens Sabahaddin Beyler ile ilmî cenahta Bediüzzaman Said Nursî'nin hakkıyla temsil ettiğini görmekteyiz.
Üstad Bediüzzaman'ın, 33 yıldır uğrunda mücadele verilen Meşrûtiyet'in ilânından sadece 6–7 ay kadar evvel İstanbul'a geldiğini ve gelir gelmez ilminden, isminden, fikirlerinden söz ettirdiğini özellikle hatırlatmak isteriz.
* * *
Bütün bunlara ilâveten, Üstad Bediüzzaman'ın Hürriyet ve Meşrutiyet'in ilânından hemen sonra meydanlara çıkıp bu meyanda nutuk irad eden ilk şahsiyet olduğu tarihin kayıtlarında mevcuttur.
Hem, onun "Hürriyete hitap" isimli nutku öylesine benimsendi ki, Enver ve Niyazi Bey gibi kahramanlar, onu derhal Selanik'e dâvet ederek, aynı nutku oradaki Hürriyet Meydanında tekrarlamasını istediler.
Neticede, kendisi de bu dâvete icabet ederek oraya gitti ve hizmetini ifâ eyledi.
Bilâhare, hayırlı her işte olduğu gibi, hürriyet ve meşrûtiyetin önüne de bazı muzır mâniler çıktı. İstibdat daha da şiddetlendi. Vesâire...
Ne var ki, bu menfiliklerin hiçbiri meşrûtiyetin ruhundan, özünden kaynaklanmadığı gibi, görülen zarar ve zulümler ise asıl meşrûtiyet düşmanları tarafından kast–ı mahsusla işlendi. Ta ki, meşrutiyet gelişmesin, kanlı boğuşmalar içinde silinip gitsin... Bu önemli noktanın da altını çizmekte fayda var.
24.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|