Bir seçimi daha geride bıraktık. Sandıktan çıkan sonuçların yorumları devam ediyor. Birkaç gün daha sürer. Ondan sonra da epey zamandır çözüm bekleyen sorunlar, en âcil olanlarından başlayarak gündeme gelmeye başlar.
Biz de kısa bir değerlendirme yaparsak...
Evvelâ: Seçimin yaz ortasında yapılmasına rağmen yüzde 80’i aşan yüksek bir katılımla gerçekleşmesi, halktaki demokrasi bilincinin ulaştığı boyutu da göstermesi açısından sevindirici. Sorunların çözümünü demokrasi dışı yollarda değil, sandıkta arayan anlayış kökleşiyor.
İkincisi: Halk, seçimi bir laiklik ve Atatürkçülük referandumuna çevirmek isteyen anlayışa itibar etmediğini, hadiseyi bu zemine çekmeye çalışan CHP’nin milletvekili sayısını ciddî şekilde aşağı çekerek ortaya koydu. Üstelik DSP ile yapılan seçim işbirliğine ve laiklik mitingleriyle estirilmeye çalışılan mâlûm rüzgârlara rağmen.
Üçüncüsü: AKP’nin oy oranını üçte bir arttırarak yüzde 46.6 gibi bir seviyeye çıkmasında, küresel sermayenin cömert sıcak para akışını sürdürmesi, yerli ve yabancı medya desteği, cumhurbaşkanı seçimindeki antidemokratik dayatmalar ve bu partiye karşı halka güven verecek kuvvetli bir alternatifin hâlâ ortaya çıkamayışı gibi faktörler bilhassa belirleyici oldu.
Dördüncüsü: MHP’nin hayli ciddî bir oy artışıyla parlamentoya girmesinde, terör olaylarıyla şehit cenazelerindeki artışın ve “Vatan elden gidiyor” yaygarasının önemli etkisi oldu. Bu etkenlerde, AKP’nin beş yıl önce sıfır terörle devraldığı ülkenin tekrar terör kâbusuyla yüz yüze gelmesine zemin hazırlayan, AB ve özelleştirme konularında da ulusalcı tepkileri tetikleyen politikalarının büyük payı var. İşin garip tarafı, 17 Aralık 2004’te müzakere tarihi alındıktan sonraki süreçte AB reformları için kılını dahi kıpırdatmayan, dahası terörle mücadele gerekçesiyle, o zamana kadar yapılan kısmî reformlardan geri adımlar atan ve dahası milliyetçi bir çizgiye kayan da yine aynı AKP.
Beşincisi: DP, 2002’de DYP olarak kılpayı baraja takıldığı oy oranının neredeyse yarısına kadar geriledi. Bunun belli başlı sebepleri ise, başından beri var olan imaj probleminin aşılamayışı, cumhurbaşkanı seçiminde takip edilen politika, DYP-ANAP birleşmesinin seçimden önce sonuçlandırılamayışı, aday listelerinin tanziminde yer yer isabetli tercihler yapılmasına rağmen bir kısım emektarların dışlanıp küstürülmesi ve seçim kampanyasının medya ayağının sağlam bir zemine oturtulamaması olarak sıralanabilir.
Genel tabloya ve bundan sonrasına gelince:
AKP oy oranını arttırdı, ama milletvekili sayısı düştü. İsyan sesleri yükselen CHP içten içe kaynarken, DSP’lilerin ayrılıp grup kurması bekleniyor. MHP Meclise girdi, ama umduğunu bulamadı. Aynı şey DTP kökenli bağımsızlar için de geçerli. Mesut Yılmaz’ın Meclise girmesinin, esaslı bir iç hesaplaşma sürecinin eşiğindeki “merkez sağ”da muhtemel gelişmeler açısından ne gibi sonuçlar vereceği de bir soru işareti.
İlk ciddî sınavını cumhurbaşkanı seçiminde vermesi gerekecek olan bu Meclis, Erdoğan’ın seçim meydanlarında dikkat çektiği “MHP-DTP sürtüşmesi” gibi bir potansiyel gerilim riskini de içinde saklıyor. Dışarıda ise Kuzey Irak meselesi saatli bomba gibi. Allah yardımcımız olsun...
24.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|