Beynin her bir niyet ortaya konurken işleyişi esnasında devreye giren milyonlarca nöron ve bu hücreler arasındaki bağlantıyı sağlayan nörotransmiterler, sayısız peptitler, niyetin yaratılıyor olduğuna dair çok güçlü veriler. Kulun iradesi tam bir serbestiyet içinde ortaya çıkmakla varlığın maddî boyutta işleyişi için bir du-â anlamına gelmektedir. Bir niyetin ortaya çıkışı ile ilgili olarak beynin fonksiyonlarına ve işleyen mekanizmalara baktığınızda niyetin yaratılıyor olmasından en ufak bir şüphe duymazsınız.
Aslında varlığın karmakarışık gözüken yapısında doğruyu bulabilmenin yolu, samimî kalple Rabbi’ne yönelmek ve kalbinde doğru mânâların ve doğru niyetlerin ortaya çıkması için duâ etmektir. Bu duâ topyekün yapıldığında ve samimiyet ile Rabb’e yönelindiğinde isabet ihtimali çok yükselecektir. Bunun için de samimi niyet ve başkalarının iradesine cerbeze ya da benzeri yollarla müdahele etmemek gereklidir. Muhabbet ortamında herkesin irade beyanının serbest bırakıldığı zeminlerde topluluğun eğilimi yani çoğunluğun reyi isabet ihtimali ve doğruyu bulma ihtimali daha yüksek bir sonuç ortaya çıkarır. Bu anlamda kamu vicdanı ve icma-ı ümmet kavramları birbirine yakın düşmektedir. Aynı zamanda İlâhî murada en yakın olma ya da onunla örtüşme anlamında en isabetli sonucu ortaya koyma ihtimali çok yüksektir. Bu anlamda millet iradesinin kalplerin Rab’lerine yönelmiş ve O’ndan doğruyu kalplerinde hissettirmesi duâsı ile talepte bulunan topluluğun genel eğiliminde vicdanlar bir bütün teşkil edecek ve bu alanda Kâinat Sultanı’nın ne talep ettiğini anlamamız açısından daha berrak bir mânâ ortaya çıkacaktır. Bu yönü ile meşveret ve meşrûtiyet usulü ile doğruyu yakalayabilme ve karmakarışık bir sosyal alanda olması gerekeni toplum olarak tesbit edebilme imkânı artacaktır. Burada temel şart iradelere ipotek konulmaması ve herkesin farklı fikrinin hür olması ile ortaya çıkacak mânânın isabete daha yakın olacağının kabul edilmesidir. Bu millî iradesinin kudsî kaynaklara yakınlığı yani İlâhî iradeyi hissetme potansiyelinin yakınlığı ile bir anlamda kudsiyet kazanması demektir.
Uzun zamanlar üzerinde yoğunlaşılmış olmasına rağmen hürriyet ve cumhuriyet konusu tam olarak çözülmüş gözükmüyor. Cumhuriyet, cumhurun yönetimde ve kendi geleceğinde söz sahibi olduğu rejimin adıysa, cumhurun başında olanlar, bu topluluğun değer yargılarını yönetime taşımakla ve kamu oyunun genel eğilimlerini idareye yansıtmakla yükümlü olmalıdırlar. Bu noktada idarecinin kendi inançları, inandığı değer yargıları ve zevkleri bir tarafa bırakılmalıdır. Temsil makamında olanlar, temsil konumlarında şahıslarını değil, temsil ettikleri topluluğun değer yargılarını yansıtmalıdırlar. Bu her şeyden önce sağlam bir demokrasi kültürünün gelişebilmesi için elzemdir. Toplumun genel eğilimlerinin idareye yansıtılması problemine ise seçim formülü bulunmuştur. Bu formülün uygulamada olan şekli beğenilebilir ya da beğenilmeyebilir. Ancak, yine demokratik kurallar çerçevesinde değişimi yolunda gayret gösterilirken yürürlükte olduğu sürece herkesi bağlamalı ve sonuçları saygı ile karşılanmalıdır.
Bütün bunlar ve demokrasi ile ilgili sıralanabilecek pek çok şey aslında herkesçe bilinmekte ancak uygulama alanına gelindiğinde oyun bozanlıklar başlamakta ve buna türlü bahaneler uydurulmaktadır. Bu durumda adı cumhuriyet olan baskı rejimleri uygulanmaktadır. Toplumun değerlerinden çok belirli konumları ele geçirmiş fertlerin ve çeşitli zümrelerin diktatörlüğü cumhuriyet adı altında yürütülmektedir.
Milletimizin genel kültür mozaiğini teşkil eden unsurlar içinde manevî ve dinî değerler çok önemli bir yer tutmaktadır. Bayrağımızı teşkil eden kırmızı renk hürriyet, namus, iffet, şeref gibi değerler uğruna akıtılmış kanı sembolize etmektedir. Bu durum söz konusu olduğunda herkesin zihninde çağrışan isimler ise Nene Hatun’lar, Sütçü İmam’lar, yani namusu ve manevî değerleri için hayatını ortaya koyabilmiş insanlardır.
Şunu artık anlamamız gerekiyor: Farklı düşüncede, farklı kültürel yapılarda, farklı felsefeleri olan insanlar olarak bir arada ve huzur içinde yaşamamızın tek yolu herkesin meşrûti idare anlamına gelen demokrasiyi samimi olarak yaşatmaya çalışmasıdır. Şahsi değerlerini veya mensubu olduğu grubun değerlerini dayatmak yerine, milletin genel iradesine boyun eğmesidir. Bunu neden yapamadığımızı, neden aziz milletimizin hep problemlerle yüz yüze bırakıldığını anlamak mümkün değil.
Tesettürlü-tesettürsüz, Alevi-Sünni, Türk-Kürt hep birlikte el ele şu azametli ve bahtsız memleketin eski ihtişamını kazanmasına ve bahtının açılmasına çalışalım. Artık ortak bir zeminde ve sadece memleketin meselelerine çözüm bulma arayışı içinde kavgaları bir tarafa bırakmalıyız. Artık memleketimizin bahtının açılması ve eski azametini yakalamasının yollarını aramalıyız.
Milletimiz bir kez daha iradesini sandıkta ortaya koydu. Oy pusulasının başına geçen her vatandaşımızın beyninde o iradenin ortaya çıkması için akıl almaz mekanizmalar işledi. Aslında memleketimizin idaresinde en iyinin tesbiti için kalplerimizi İlâhî iradeye yöneltecek bir arayış içine girdik. Bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç olabilecek ihtimaller içinde en iyisiydi diye kabul etmemiz gerekiyor. Milletimizin her ferdinin gönlünde farklı bir samimiyet ve çoğunluğun kalbinde güçlü bir Allah inancı bulunmaktadır. Bu samîmi kalplerin ortak eğilimi ve o kalplerin toplamından hasıl olan zeminde doğan mânâlar memleketimiz için en hayırlısı olacaktır inşallah. O samimî kalpler vasıtası ile kader memleketin kaderi ile ilgili hükmünü beyan etmiştir.
O yüzden herkesin bu safhada hesap, kitap, tarafgirlik ve olumsuz bütün duygularını bir tarafa bırakıp bu sonucun millet açısından en hayırlısı olduğuna ve her şeyin kontrolünün Kâinat Sultanı’nda olduğuna inanması gerekiyor. İnşallah gelecek günler daha aydınlık hem ülkemiz hem de dünya insanlığı açısından çok daha mutluluk verici olacak.
23.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|